1 Şub 2022

Şiir Yapmaya Dair Notlar

Yazan: MEHMET KAAN ÇALEN

“O zaman şiire doğru dönmemek elde mi?

Onun da, tıpkı hayat gibi, hiçbir şey kanıtlamama mazereti var.”

Cioran / Çürümenin Kitabı

I. Şiir “yapılan bir şeydir” diyor Edip Cansever. Buradan, şiir yazamayanlara en azından kendi şiirlerini yapabilme imkânı çıkar mı? Bu imkânın biraz da olsa araladığı kapıdan, bu küçük çatlaktan, yok denecek kadar kıt poetika bilgisi ve yok denecek kadar az şiir yeteneği ile şiire sızabilir miyim?

II. Şiir yapmanın muhtelif yolları olabilir. Şiir gibi yaşayarak, gibisi fazla bir şiiri yaşayarak, yaşamıyla bir şiiri yaparak, yaşamını bir şiir yaparak, şiiri yaşama yaşamı şiire katarak, yaşamla şiiri hemhâl kılarak, her insanlık durumunu şiirsel bir yorumla karşılayarak, bizatihi yaşayarak, sadece ve sadece yaşayarak, sadece ve sadece anlamlı bir hayatı, anlamını arayan bir hayatı yaşayarak şiir yapmak mümkün. Poetik yaşam, hayranlık ve imrenme sebebi lakin benim mevzumun dışında.

III. Yaşamım, ikinci notta bahsedilen türden bir ‘şiir yaşam’ olmaktan uzak. Daha uzak bir mesafe kalemimle bir şairin kalemi arasında mevcut; kalemim bir şairin kalemi değil maalesef. Şiirle ilişkimi, okur olmanın, ‘şiir-perver’ olmanın dışında bir başka boyuta nasıl taşıyabilirim? Daha etkin, daha yapıcı bir düzeye nasıl yükselebilirim? Arıyorum. Deniyorum. Çalışıyorum. Edip Cansever’in bir şiirinden bir parçayı, bir dizeyi, bir ifadeyi, bir imgeyi kesiyorum, şiirin içinden koparıp alıyorum. Sonra kendi bağlamıma taşıyorum onu; temellük ediyorum, benim kılıyorum. Yeni anlamlar yüklüyorum ona, benim olan anlamlar, kuvvetle muhtemel Edip Cansever’in hiç murat etmediği anlamlar. Kelimeleri, imgeleri, dizeleri sadece ait oldukları şairden, şairin bağlamından, şairin duygu ve düşünce dünyasından değil ait oldukları ve bir yaşama kavuştukları şiirden, şiirin bütününden, önündekine ve ardındakine bağlanışlarından, kelimelerin ve imgelerin ve dizelerin akışından ve düzeninden de koparıyorum; kendi iç dünyamın, kendi bilincimin ve bilinçdışımın, kendi düşünce ve duygu akışımın ve düzenimin içine yediriyorum. Yine kuvvetle muhtemel Edip Cansever’i çoğu zaman yanlış anlıyorum, daha doğrusu anlamıyorum. Bu anlamanın olmadığı yerde ben kendi anlamımı inşa edebiliyorum, kendi anlamımı bu ‘yaratıcı boşluk’ta bulabiliyorum. Kendi anlamımı Edip Cansever’in diliyle üretebilmem, biraz da anlayamamanın temin ettiği bir şey. Yanlış anlamak, anlamamak, anlayamamak kendi anlamımın, kendi şiirimin zemini. Böylece Edip Cansever’in diline, kelimelerine, imgelerine, sözdizimine, dizelerine ben kendimi, kendi yaşam deneyimlerimi, kendi anlamımı aktarıyorum. Böylece kendi şiirimi yapmaya başlıyorum. Böylece şiirle kendimce daha etkin bir ilişki kurmanın yolunu bulmuş oluyorum. Kimi zaman Edip Cansever’i Edip Cansever olarak bütün bütün okuyorum ancak çoğu zaman ben olarak Edip Cansever’i parça parça, fragman fragman alıyorum. Edip Cansever’in ben olan parçalarından, kendi hikâyemin sözcüsü kıldığım fragmanlarından kendi şiirimi inşa ediyorum. Aynı kelimeler ve sözdizimleriyle başka deneyimleri, başka yaşanmışlıkları, başka duygu ve düşünceleri, başka anlamları imliyorum; kendi anlamlarımı…

IV. Edip Cansever’den kesip biriktirdiklerim çoğalıyor, bir defterin sayfalarından taşıyor. Sonra bu kesilmiş, bu bir başka bağlama taşınmış, ben değiştikçe başka bağlamlara taşınmaya devam eden bu göçebe parçaları, ifadeleri, dizeleri, imgeleri keyfimce birleştirmeye başlıyorum. Malzemeleri Edip Cansever’e ait modüler bir şiir mimarisini, bozup bozup yeniden kuruyorum.

V. Kısacası Edip Cansever’le bir şiiri birlikte yapıyoruz; kelimelerle, imgelerle, dille birlikte oynuyoruz. Dost oluyoruz Edip abiyle; arkadaş oluyoruz; Edip abi, ben ve Ruhi Bey birlikte takılıyoruz; sık sık “nasılım?” diye soruyoruz mesela. En büyük sırdaşım oluyor Edip abi; saygıdeğer ve pek muhterem şair Edip Cansever olmanın yanında Edip abim oluyor o benim. Her nereye gidersem bir kitap, bir söz biçiminde de olsa benimle birlikte geliyor, hayatla mücadelemde yalnız bırakmıyor beni. Onun kelimeleriyle ben kendi şiirimi örüyorum, onun kelimeleriyle ben kendim konuşuyorum. Kelime kardeşi oluyoruz Edip abiyle, şiir kardeşi…

VI. Sonra biraz da muzipleşmeye başlıyor bu şiir yapma işi; şiirime malzeme devşirdiğim isimler çoğalıyor. Tanpınar’dan, Cahit Sıtkı’dan, Orhan Veli’den, Turgut Uyar’dan, İlhan Berk’ten, Cemal Süreya’dan, Asaf Hâlet Çelebi’den, Gülten Akın’dan, Metin Altok’tan, Oruç Aruoba’dan, Dilâver Cebeci’den, Didem Madak’tan, Murathan Mungan’dan, Şükrü Erbaş’tan ilh. kestiklerimi birbirine ekliyorum; bütün şairlerimden kesip kendi imgelemime yapıştırdığım şiir parçalarını, dizeleri, imgeleri birlikte yo(ğu)ruyorum, gönlümce birleştirip yeni yeni şiirler yapıyorum. Hepsi benim dostum oluyor, arkadaşım, kardeşim… Onların sayesinde kendi şiirimi yapıyorum; kendi kuytularımı, kendi karanlıklarımı keşfediyorum; kendimi kendime açabiliyorum; gizlerimin üstündeki örtüyü atabiliyorum. Onların desteğiyle iç dünyamı şiirin diline dökebiliyorum; şiirde dile gelebiliyorum; şiir olabiliyorum. Çocukluğum bile bir başka çocukluk oluyor şiirin pencerelerinden bakınca; ilk gençliğim ve en önemlisi kırk yıla sığdırabildiğim bütün insanlarım ve deneyimlerim, bütün aşklarım ve kavgalarım, bütün arayışlarım ve vazgeçişlerim, bütün rüyalarım ve düşüşlerim, bütün ümitlerim ve kırıklıklarım, bilhassa kırıklıklarım, bir başka çehreye bürünüyor, başka başka anlamlar kazanıyor.

VII. Sonra zıtları birleştiriyorum, bir araya gelmezleri aynı masaya oturtuyorum. Yunus, Fuzulî, Fikret, Âkif, Yahya Kemâl, Nazım, Necip Fazıl, Atsız, Sabahattin Ali, Ahmed Arif, Attila İlhan, Ülkü Tamer, Sezai Karakoç, İsmet Özel ve daha sayamadıklarımla birlikte Türkiye’nin şiirini yapıyoruz, birlikte Türkiye’yi konuşuyoruz. Şairleri birbirleriyle konuşunca, Türkiye de birbiriyle konuşmaya başlıyor. Konuşmanın yalın gücüne, iyileştirici gücüne teslim oluyoruz; şiir ve konuşmak sağaltıyor bizi. Sonra soframızı dünyanın bütün şairlerine, başka ülkelerin, başka diyarların, başka kültürlerin şairlerine, başka başka dillerin şiirlerine açıyoruz; hepsini bir ortak dile, şiirin-edebiyyatın diline, insanlığın diline, insancaya tercüme ediyoruz. ‘İnsanlar-arası’ bir bölgede şiirin sağaltıcı gücüne sığınıyoruz. Ömer Hayyam, Shakespeare, Baudelaire, Kavafis, Tagore, Neruda, Poe ilh. hepsi insanın trajedisinden, insan olmaklığın zenginliğinden bir şeyler taşıyor sofraya. Hepsiyle şiir kardeşi oluyoruz. Hepsinin kaleminden besleniyorum; hepsinden insana, insanlığıma, kendime dair bir şeyler öğreniyorum; hepsinden kendi ‘şiir mühendisliği’me irili ufaklı bir şeyler taşıyorum. Şairlerim, dostlarım, ‘şiirdaş’larım iyi ki varsınız!

Hâmiş: Şiir-perverler belki dünyayı kurtaramazlar ama ona bir parça renk, biraz derinlik, azıcık büyü, bir miktar empati katabilirler. Dünyanın bütün şiir-perverleri birleşmemize gerek yok; kendi şiirimizi yapalım kâfi.

Geçmiş Yazılar

Comments are closed.