3 Eki 2023

Düşünceler

Yazan: İSLAM ARMAĞAN ÇAKIR

Kafamızı yukarı her kaldırışımızda karşılaştığımız muazzam kubbe bizleri her defasında bir miktar ürkütmüş, bir miktar meraklandırmış ve çok miktarda ise hayran bırakmıştır. Bu öyle bir hayranlık ki en yüceyi hep onunla ilişkilendirmiş, kutsal olanı hep ona atfetmişiz. Mitolojik unsurlardan dini ritüellere, kozmogoniadan yaratılış destanlarına sürekli gökle kutsal bir temas kurmuşuz. Thomas S. Khun, “Açık bir gecede gözlenen gök her şeyden önce bilimsel değil de şiirsel imgeleme seslenir.” der. Gerçekten de evren ile kurduğumuz bu birebir ilişki bizi her seferinde kendine hayran bırakıp şiirselleştir miyor mu? Belki de bu yüzdendi “iyi” imgesinin daima yukarıya meyilli oluşu. Adem’in yukarıdan düşüşü, İsa’nın göğe yükselişi, Hz. Peygamberin göğe yolculuk ediş… Neden “yukarı” bu kadar kutsal ve iyi? Belki de bu bakış açımızın sebebi gözlemimizin bireysel ve araçsız bir seyr üzere olmasıdır. Bu ulaşılamaz, anlaşılamaz yüce güzellik tabi ki tanrılara/tanrıya, meleklere ve tüm kutsal olana ev sahipliği yapmalıydı.

İnsan gökyüzüne bu denli anlamlar atfetse de içinde yer alan narsisizm onun bütün bu muhteşem sistemin kendi etrafında devindiğini düşünmesine yol açmış ve özellikle kutsal metinlerin telkinleriyle evreni kendine secde eder halde bulmuştu. İnsanoğlu ve onun biricik evi Dünya, tüm evrenin merkezinde yer almış ve evren de onun etrafında binlerce yıl devinip durmuştu. Tabi ki tarihöncesinden Kopernik’e ve ondan da Newton, Einstein ve çağdaş bilime değin devam eden yol bir tekâmül süreciydi. Fakat yine de tarih öncesi çağlardan Kopernik’e değin birkaç cılız ses dışında bu biricikliği bozmaya çalışan olmamıştı.

Biliyoruz ki adem iki ayak üzerine kalkıp da akletmeye başladığından beri gökyüzü üzerine belli başlı yorumlar geliştirmişti. Bunlar en basit şekilde arkeolojik kalıntılardan, dini, mitolojik, efsanevi unsurlardan anlaşılabilir. İnsanoğlu medeniyet kurdukça gökyüzü ile ilişkisi daha da sistemselleşti. Belli ki ilk karşılaşma Khun’un da dediği gibi şiirsel/kutsal idi. Daha sonra pragmatik, ampirik ve metafizik yorumlar da ortaya çıktı. Özellikle Antik dönem Sümer, Babil, Pers, Çin ve Mısır uygarlıklarında kozmolojinin temelleri atıldı. Takımyıldızların keşfi, gün, ay, yıl dönümleri ve tutulma hesaplamaları vb. Daha sonra bu mirası Antik Yunan devraldı. İlk çağ doğa filozofları gözlem temelli ve meraka dayanan pek çok sistem ortaya attılar. Bunlar arasında en dikkat çekici olan Sisamlı Aristarkus’du. O merkeze Güneş’i alan bir sistem geliştirmişti fakat çağdaşları ve ardılları tarafından pek ciddiye alınmamıştı. Sonra iki önemli isim daha sahneye çıktı. Bunlar Apollonios ve Hipparkos idi. Dünya merkezli evren modelinde büyük bir problem olan gezegen devinimlerindeki asimetrik durumlara karşı geliştirdikleri, dış tekerleme eğrileri ve taşıyıcı çemberler sistemleri ile İskenderiyeli Batlamyus’a bir temel oluşturdular. Fakat daha Batlamyus’a gelmeden önce kadim dünyanın en büyük bilgesi Aristoteles sahnede bulunmaktaydı ki ondan sonra da sahneden inmemişti. Aristoteles o meşhur kozmolojik anlayışını, kendisinden önceki mirasın ve kendi özgün düşüncelerinin bir sentezi olarak kurgulamıştı. Dünya evrenin merkezindeki konumunu korurken ay-altı ve ay-üstü alem tanımları da işin içine girmişti. O hem Hristiyan düşünce dünyasını hem de Müslüman düşüncesini en fazla etkileyen kişilerdendi. Tüm ortaçağ boyunca İslam ve Hristiyan filozofları Aristoteles evrenini yegâne bir hakikat haline getirdi. İslam dünyasında Meraga Matematik-Astronomi Okulunun bunda ciddi bir katkısı olmuştu. Batıda ise skolastik düşünce sistemi onun sarsılmazlığını perçinlemişti. Fakat teknoloji ve hesaplama alanlarındaki gelişmeler göstermekteydi ki bu kadim sistem belli hatalar vermekteydi. Yüzerce yıl Kozmoloji Aristoteles ve Batlamyus tekelinde kaldıktan sonra ortaya Nicolaus Copernicus çıktı ve bu sistemi devirecek ilk taşı attı. Onun ortaya attığı yeni model, ardılları tarafından “Kopernik Devrimi” olarak adlandırıldı. Kopernik daha önce pek söylenmemiş, dikkate alınmamış bir sistem tasarlamıştı. Bu Dünya’nın, Güneş’in etrafında dönen diğer sıradan gezegenlerden biri olduğu, “Güneş Merkezli” bir evren modeli önerisiydi. O aslında başlı başına bir devrim yapmak niyetinde değildi. Hatta kurguladığı sistem öncüllerininkine benzemekteydi ve oldukça fazla Aristotelesçi unsurlar barındırmaktaydı. Buna rağmen onu bir devrimin başlatıcısı yapan üç şey vardı: Birincisi o Dünya’yı merkeze koyarak herkesten farklı düşünmüştü, ikincisi iyi bir dönemde fikirlerini dile getiriyordu ve üçüncüsü muhatapları gerçekten önemli adamlardı. Örneğin ardıllarından Tyco Brehe onun sistemini çürütmek için geliştirdiği neredeyse tüm argümanlarla onun sitemini güçlendirmişti. Çünkü Brehe müthiş hesaplamalarıyla Kopernik’in değil aslında Aristoteles’in sistemini yıkmıştı ki bu da tüm Rönesans boyunca denenen bir şeydi. Onun hesaplamaları da Kepler tarafından geliştirilmişti. Daha sonra özellikle Galileo’nun teleskoplu gözlemleriyle Güneş merkezli sistem artık resmen ispatlanmıştı

. Güneş merkezli evren modeli insanın biricikliği düşüncesine koca bir ket vurdu. Diğer bir yandan coğrafi keşifler de düşünce dünyasında aynı etkiyi yapmaktaydı. İnsanoğlunu tüm âlemin merkezine yerleştiren dogmalara karşı bu farklı dünyaların, alternatif yolların keşfi değil miydi? Yeni kozmoloji anlayışı aslında yeni bir bilimsel paradigma yaratmıştı. Düşünce dünyası artık ergenliğe girmişti ve modern zamanların muazzam fikir hareketlerinin tohumları atılmıştı. Kutsal ve iyi olan artık kesin bir şekilde yukarından, dünyaya indirilmişti. Dokunulmazlık artık başka bir gücün eline geçmişti. İlkel ve dogmatik ne varsa eskiye, ilerici ve bilimsel ne varsa yeniye atfedilmeye başlandı. Zamanla eski ve yeni arasındaki net çizgi belirginleşmeye başlamıştı. Peki ya böylelikle eski dünyada tanrının dokunulmazlığı bu kez bilimsel çalışmalara ve kilise papazlarının kesin doğruluğu, bilim insanlarına geçmemiş miydi? Öyleyse dini dogmanın yıkılışı aslında başka bir dogmanın yaratılışı değil miydi? Hem de öyle bir dogma ki bu diğerlerinin aksine yanlışlandıkça güçlenen ve asla ortak kabul etmeyen…

Comments are closed.