12 Nis 2022

Ahmet Ağaoğlu’nda İslâm ve Milliyetçilik İlişkisi – III

Yazan: MEHMET KAAN ÇALEN

IV. Din ve Millet, Türklük ve İslâmiyet

Türkçüler, milliyetçilik ve İslâm ilişkisini müspet bir zeminde izah ederken dini milletin, İslâm’ı Türklüğün kurucu unsurları arasına dâhil ederler. Bu durumda artık İslâm, Türkçe ile birlikte Türklüğün esas unsurudur, Gökalp’in veciz ifadesiyle “Türkçe konuşan Müslümana Türk derler”. Ağaoğlu da “din, kavmiyetin en mühim esâs ve erkânından olduğu için kavmiyet cereyânını anlayarak, bilerek takîp edenler için dinden uzaklaşmak kâbil bile değildir[1].” der ve hatta sosyolojik ve kültürel bir dine yaptığı vurgu, Hristiyanlığın dinsiz bir Fransız’ın bile kültürel kodlarını tayin edip bütün hayatını kuşattığı örneği üzerinden bu durumu dinsiz bir milliyetçi için bile zorunlu kılar. Dinsiz ve ferdî plânda dine ehemmiyet vermeyen bir milletçi bile bu sosyolojik ve kültürel gerçeklikten dolayı mensup olduğu milletin dinini dikkate almak zorundadır[2].

“Milliyet (nation) fenn-i içtimâiyâtın son ve muhtasar tarifine göre, aynı sûrette hisseden bir kütle-i efrâda denilir. Müşterek hissiyâtın tevellüt, intişâr ve taammümü de iki âmilin tesîri ile oluyor: Lisân ve din! Bunlardan sonra ırk, tarih, anane, âdât, edebiyât vesâire de geliyor. Fakat biraz teemmül olunduğu hâlde bu âmillerin kısm-ı azamı da o iki âmilin neticesi olduğu tezâhür eder. Dünyada bir kavim, bir millet yoktur ki onun âdâtı, edebiyâtı, anane ve tarihi, onun dininden müteessir olmasın! Bütün bunların mücmeli, rüknü ise lisândır![3]”

İslâm, Türk milletinin esas kurucu unsuru olunca İslâm’da Türk’ün millî dini olur. Bir yandan İslâm’ın Türk kültürü içinde hayata geçirilip yeniden üretildiği, diğer yandan da İslâm’ın bütün Türk kültürünü dönüştürdüğü bir karşılıklı etkileşim sonucunda İslâm’ın ve İslâm tarihinin dışında bir Türklük, bir millî kültür de düşünülemez. Bu manzara içinde Müslüman olmak Türk olmanın şartı olur:

“İslâmiyet Türk için yalnız bir din değil aynı zamanda kavmî, cinsî bir dindir[4].”

“Bir Türkçü nasıl Şamanizm’e avdet etmek ister ki Türk tarihinin en şânlı sayfaları İslâmiyet yolunda îsâr ettiği kanından teşekkül etmiştir. Bir Türkçü nasıl eskiye ricât eylemek ister ki, elyevm bile İslâmiyet havza-i medeniyeti dâiresinde bulunan Türk akvâmı arasındadır ki lisân, hissiyât, tarz-ı maişet, yani kavmiyetin en metîn esâsları itibâriyle vahdet-i kavmiye muhâfaza edilmiştir. Türklük hissi, Türklük âsârı yalnız şu havza-i medeniyette sâkin ve o medeniyetin sayesinde bakî kalmıştır. Mütebâkîsi bizden o kadar uzaklaşmıştır ki aramızda bir karâbet bulmak için ilm-i mukâyese-i elsinenin en derin tahlîlâtına mürâcaat etmek lâzım gelir. Binaenaleyh bütün bu tarihî ve hayatî mütâlaâta istinâdendir ki Türkçüler İslâmiyeti bir din-i millî, bir din-i kavmî addediyorlar. Şöyle ki elyevm bile Turan ırkına mensûp herhangi bir fert İslâmiyet’i kabûl ettiği anda Türklük için kazanılmış addolunabilir. Aksi hâlde, Türklükten ayrılmıştır[5].”

V. Netice Yerine: “Millî Din Mi? Kültürün/Geleneğin Tasfiyesi Mi?” Yahut “İhyâ Mı? İnşa Mı?”

Ağaoğlu’nun metinleri derinde modern Türk kimliğinin nasıl tanımlanacağı meselesi ile ilgiliydi. Daha açık bir düzeyde ise II. Meşrutiyet döneminin iki zinde cereyânı olan İslâmcılık ve Türkçülük arasında bir uzlaşma tesis etmek amacına yönelikti. Nitekim Ağaoğlu Türk dünyası sathında birincisi Türklük kaygısı, ikincisi İslâmiyet kaygısı olmak üzere iki cereyânın mevcut olduğunu, aynı derecede önemli ve faydalı addettiği bu iki cereyânın “bazen birleşerek, bazen ayrılarak, bazen imtizâc ve bazen de müsademe ederek” birlikte yol aldıklarını belirtir[6]. Ağaoğlu, bu iki cereyan arasında bir ahenk ve imtizac tesis etmenin mümkün olup olmadığının peşindedir. Ağaoğlu, kavmiyet meselesi müstesna İslâmcılıkla ve Türkçülüğün pek çok konuda uyuştuğu kanaatindedir. İslâmcıların “kavmiyet” konusundaki menfî tutumlarını bırakarak Türkçüler gibi müspet bir vaziyet almaları hâlinde iki cereyân arasındaki çatışma da büyük ölçüde izale olacaktır. Din ve kavmiyet, Türklük ile İslâmiyet arasında Türkçülerin kurduğu ilişki onlara göre bu meseleyi halletmeye kâfi idi. Diğer yandan dinî hurafelerden kurtarıp aslına irca etmek noktasında zaten İslâmcılarla anlaştıklarını beyan ediyordu. Nitekim bu hareketin en önemli isimlerinden birisi İslâmcıların da referans çerçevesi içinde olan Cemaleddin Afganî idi[7]. İslâmcıların, özel olarak Türkçülükten, genel olarak milliyetçilikten korkmalarına gerek yoktu. Milliyetçilikten korkmalıydılar. Çünkü Müslüman milletler batılıların sömürüsünden ancak milliyetçiliğin eliyle kurtulabilirdi. Türkçülükten korkmaları da abesti, zira İslâm Türk’ün millî dini olduğu için Türkçülüğün en büyük gayesi İslâm’ın kurtuluşuydu:

“Türkçüler -kavmiyet esâsını kabûl ettiklerinden- kavmiyeti terkîp eden avâmilin takviye ve teyîdi ile mükelleftirler. Türk kavmiyetinin birinci âmili İslamiyet’tir. Binaenaleyh Türkçüler İslâmiyet taraftarıdırlar, İslâmiyet’in itilâsına çalışmakla mükelleftirler. Zirâ İslâmiyet haricinde, Türklüğü tasavvur bile edemiyorlar![8]”

“Vicdân-ı millînin, esâsat-ı kavmiyenin en metîn zeminini teşkîl eden İslâmiyet’in itilâ, inbisât, tekâmülü hakikî ve kendini bilir bir kavmiyet olduğunu bihakkın takdîr eden bir Türkçü için en yüksek gâye-i emellerden birisidir![9]”

Türklük ve İslâmiyet, din ile milliyetçilik arasında kurulan bu müspet ilişki, Türk milliyetçiliğinin günümüzde de yaşamaya devam ettiği derin bir çelişki sebebiyle zedelenir. Ağaoğlu Türklük-İslâm ilişkisini tarihsel bir zeminde, bir ve tek olan İslâm’ın farklı millî kültürler içinde yeniden yorumlanarak farklı Müslümanlık tarzlarının yaratılmış olmasıyla, dolayısıyla İslâm’ın bir Türk yorumuyla birlikte Türklerin millî dini hâline gelmiş olmasıyla meşrulaştırır. Ancak reformist görüşleri aslında dinin bu millî yorumunu geçersiz kılar. Oryantalist formasyonu, ilerleme anlayışıyla birleşince İslâmî dönem Türk tarihini ve hususen Selçuklu ve Osmanlı tecrübelerini Farslaşma, Araplaşma, Bizanslılaşma olarak yorumlar ve cehalet ve hurafelerin etkisiyle Türklerin İslâm’ın hakikatinden uzak düştüklerini iddia eder. Bu durumda da “millileşmemiş millî din” gibi bir çelişki ortaya çıkar. Türkler, bir rivâyete göre İslâmiyet ile milliyetlerini en olgun aşamaya çıkarmışlar, bir diğer rivâyete göre ise İslâm medeniyeti içinde millî kimliklerini kaybetmişlerdi. Türkler İslâm’la müşerref olurlar, İslâm’ı millî din hâline getirirler, İslâm Türk milletinin ve kültürünün ana yapı taşı ve mayası olur, İslâm Türklerin millî kimliklerini korur fakat her şeye rağmen İslâmî dönemde Türk kimliği de kaybolur, bu dönemde Türkler Farslaşır ve Araplaşır. Millî kültür üzerinden kurulan müspet din-millet, Türklük-İslâm ilişkisi, dinde yapılan akaid-kültür ayrımı ve dini kültürün tamamen Arap ve Fars geleneklerine indirgenmiş olmasıyla bozulmuş olur[10].

Ağaoğlu, sosyolojik olarak dinin yeniden üretimine dikkat çeker, bir Türk Müslümanlığının, Türklere mahsûs bir İslâm yorumunun olabileceğini ima eder, mezheplerin ortaya çıkışını da dinin sosyolojik olarak yeninden üretimi süreci içinde izah eder. Ancak İslâm’ın yüksek hakikatlerini Türklerin kendilerine mâl edemedikleri, İslâm’ın Türk’ün millî vicdanında yer bulamadığı, dinin aslında bulunmayan ve daha ziyade Farslar ve Araplar tarafından dine sokulan hurafelerin İslâmî ahkâm ve emirlerin Türk’ün vicdan ve dimağına yerleşmesini engellediği, Türklerin daha yaptığı duaların anlamını bilemeyecek kadar cehalet içinde oldukları gibi argümanlar, Ağaoğlu’nun Türklük ve İslâmlık arasında kurduğu bütün ilişkileri aslında lağvederek Türklerin bin yıllık İslâmî dönemini adeta boşa yaşanmış bir tarihe, Türk-İslâm medeniyetini de faydasız ve hatta ilerlemenin önünde bir engel teşkil ettiği için zararlı bir mirasa indirger. Dolayısıyla din içinde ilkelerden hareketle bir millî kültür üretimini ve Türklere mahsus bir İslâm yorumunu tarihen desteksiz bırakan Ağaoğlu, kendi kurduğu yapıyı yine kendi eliyle yıkmış ve aslında Türk milliyetçiliğini meşrulaştırdığı tarihî ve kültürel yapıyı tasfiyeye yönelerek Türk tarihinde büyük bir kopukluk yaratmış olur. Ağaoğlu, Renan’ın millet tarifine atıf yapsa da kurduğu model aslında bu tarz tarihsel ve kültürel bir millet anlayışına imkân bırakmaz. Son tahlilde Türkçüler, umumiyetle resmî İslâm’ın karşısına İslâm’ın millî bir yorumu olarak halk İslâm’ını çıkarırlar, ne var ki dinini anlamaktan aciz olduğu, din diye bin yıldır Farsların ve Arapların hurafelerine inandığı iddia edilen bir milletin/halkın, İslâm’ı millî bir din hâline getirmiş olması mümkün değildir[11].

* Bu yazı ilk olarak Milliyetçilik Araştırmaları Dergisi’nin Ekim 2020 sayısında yayımlanmıştır.

____________________

[1] Ahmed Agayef,  “İslâm’da Davâ-yı Milliyet (1)”, s. 306.

[2] Ahmed Agayef,  “İslâm’da Davâ-yı Milliyet (2)”, s. 341.

[3] Ahmed Agayef,  “İslâm’da Davâ-yı Milliyet (1)”, s. 307.

[4] Ahmed Agayef, “Türk Âlemi-6”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 10, 22 Mart 1328, s. 296.

[5] Agayef,  “İslâm’da Davâ-yı Milliyet (2)”, s. 342.

[6] Ahmed Agayef, “Türk Âlemi-4”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 5, 12 Kânûn-i Sânî 1327, s. 139.

[7] Ahmed Agayef, “Türk Alemi-3”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 3, 15 Kânûn-i Evvel 1327, s. 70-74; Ahmed Agayef, “Türk Âlemi-4”, s. , s. 135-139;  Ahmed Agayef, “Türk Âlemi-5”, s. 195-200.

[8] Ahmed Agayef,  “Sâbık Trabzon Valisi Süleymân Nazîf Beyefendiye”, Türk Yurdu, Y. 2, C. 4, S. 21,  25 Temmuz 1329, s. 713-714.

[9] Ahmed Agayef, “İslâm’da Davâ-yı Milliyet (2)”, s. 343.

[10] Ahmed Agayef, “Türk Âlemi-7”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 14, 17 Mayıs 1328, s. 424-428; Ahmed Agayef, “Türk Âlemi-8”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 18, 12 Temmuz 1328, s. 545-551.

[11] Çalen, Osmanlıcılık ve İslâmcılık Karşısında Türkçülük, s. 203-214.

KAYNAKÇA

 “Kavmiyetçilik Hastalığı”, Sebilü’l-Reşâd, C. 18, Aded: 453, s. 131.

AĞAOĞLU AHMED, “Tarihî Devirler Arasında Milliyet”, Türk Yurdu, C. 3, Nu. 17, Mart 1926.

AHMED AGAYEF, “Türk Alemi-3”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 3, 15 Kânûn-i Evvel 1327, s. 70-74.

AHMED AGAYEF, “Türk Âlemi-4”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 5, 12 Kânûn-i Sânî 1327, s. 135-139.

AHMED AGAYEF, “Türk Âlemi-5”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 7, 9 Şubat 1327, s. 195-200.

AHMED AGAYEF,  “Türk Âlemi-6”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 10, 22 Mart 1328, s. 292-297.

AHMED AGAYEF,  “Türk Âlemi-7”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 14, 17 Mayıs 1328, s. 424-428.

AHMED AGAYEF,  “Türk Âlemi-8”, Türk Yurdu, Y. 1, S. 18, 12 Temmuz 1328, s. 545-551.

AHMED AGAYEF,  “Sâbık Trabzon Valisi Süleymân Nazîf Beyefendiye”, Türk Yurdu, Y. 2, C. 4, S. 21,  25 Temmuz 1329, s. 702-714.

AHMED AGAYEF,  “Cevâba Cevâb”, Türk Yurdu, C. 4, S. 24, 5 Eylül 1329, s. 825-844.

AHMED AGAYEF, “İslâm’da Davâ-yı Milliyet”, Türk Yurdu, Yıl: 3, Cild: 6, Sayı: 10 (70), 10 Temmuz 1330, s. 2320-2329 (304-313).

AHMED AGAYEF,  “İslâm’da Davâ-yı Milliyet”, Türk Yurdu, Y. 3, C. 6, S. 71 (11), 24 Temmuz 1330, s. 2381-2390 (335-344).

AHMED NAİM, “İslâm’da Davâ-yı Kavmiyet”, Sebilü’r-Reşâd, Cild: 12, Aded: 293, 10 Nisan 1330, s. 114-128.

AKÇURAOĞLU YUSUF, “Türklük”, Salnâme-i Servet-i Fünûn, İstanbul 1328.

AKÇURA, Yusuf, “Üç Tarz-ı Siyaset”, (Yeni yazıya aktaran Recep Duymaz), Üç Tarz-ı Siyaset Ve Düşünce Akımları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2004, s. 167-192.

ÇALEN, Mehmet Kaan & Halûk Kayıcı, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Modern Türk Düşüncesinde Milliyetçilik, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul 2014.

ÇALEN, Mehmet Kaan, Osmanlıcılık ve İslâmcılık Karşısında Türkçülük, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017.

ÇALEN, Mehmet Kaan, Modern Türk Düşüncesine Bir Derkenar Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018.

GELLNER, Ernest, Milliyetçiliğe Bakmak, Çevirenler: Simten Coşar ve Saltuk Özertürk-Nalan Soyarık, İletişim Yayınları, İstanbul 2009.

GÜNGÖR, Erol, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, İstanbul 2011.

KARA, İsmail, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi, C. 1, İstanbul 2001.

KARPAT, Kemal H., Osmanlı’da Değişim, Modernleşme ve Uluslaşma, Çeviren: Dilek Özdemir, İmge Yayınları, Ankara 2006.

MEHMED ÂKİF, Düzyazılar Makaleler-Tefsirler-Vaazlar, İstanbul 2011.

MEHMED FAHREDDİN, “Son Darbe Karşısında-2 İslâm’da Kaç Milliyet var?”, Sebilü’l-Reşâd, C. 11, Aded: 277, 19 Kânûn-i Evvel 1329.

  1. FAHREDDİN, “Müslümanlıkta Bir Millet Var” Sebilü’l-Reşâd, C. 11, Aded: 279, 2 Kânûn-i Sânî 1329.

ÖZYURT, Cevat, “Gökalp Milliyetçiliğinde Kurucu Unsur Olarak Din”, Ziya Gökalp Kitabı, Editörler: Cevat Özyurt-Ahmet Tak, Ankara 2015, s. 207-234.

SANCAKTAR, Fatih M., “Yusuf Akçura ve Din”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XXI, S.61, Ankara 2005, s.385-398.

SÜLEYMAN NÂZİF, “Ahmed Agayef Beyefendiye”, İctihâd, Nu: 74, 1 Ağustos 1329, s. 1622.

SÜLEYMAN NÂZİF, “Ahmed Agayef Beye Cevâb”, İctihâd, Nu: 76, 15 Ağustos 1329, s. 1672.

TİMURTAŞ, “İslâmiyet Karşısında Milliyetler Türklük”, İctihâd, Nu: 68, 30 Mayıs 1329.

ÜLKEN, Hilmi Ziya, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul 2001.

YAKIT, İsmail, “Babanzade Ahmet Naim’in Türkçülere Karşı Yazdığı ‘İslam’da Da’va-yı Kavmiyet’ Adlı Kitabına Eleştirel Bir Yaklaşım”, Bir Fikir Hareketinin Yüz Yılı Türk Ocakları Uluslararası Sempozyumu Bildiriler, İstanbul 2013, s. 389-409.

Geçmiş Yazılar

Comments are closed.