27 Oca 2022

Tarihi Bir Sorun; Makedonya ve Makedonlar

Yazan: EMRE DESOVALI

Makedonya isminin tarih sahnesinde bir problem olarak ortaya çıkması Osmanlı Devleti’nin 19’uncü yüzyılda başlayan otorite boşluğunun Balkanlar’da, bilhassa “Doğu Sorunu” olarak adlandırılan durumun 20’nci yüzyılda Makedonya’da “Makedonya Mes’elesi” adı altında hissedilmesi ile başlar. Kemal Beydilli’nin tarihin en eski zamanlarından beri üzerinde pek çok ırkın yaşadığı, çeşitli dillerin konuşulduğu, ayrı ayrı medeniyetlerin yükseldiği, farklı din ve mezheplerin barındırdığı bir yer olarak tanımladığı Makedonya’da ortaya çıkan bu meseleyi Osmanlı’nın zayıflaması ve tasfiyesi ile birlikte Arnavut, Bulgar, Sırp ve Ulahların tarih içindeki uzun uykularının sona ermesi olarak belirtmiştir.1

Uyku olarak adlandırabileceğimiz ikinci dönemse Yugoslav lider Josip Broz Tito’nun Makedonya’yı Nazilerle mücadelenin bir ödülü olarak görüldüğü düşüncesine sebep olacak yaklaşımları ve özerk cumhuriyet haline getirmesiyle olmuştur. Komşu Yunanistan ve Bulgaristan, Bükreş Anlaşmasıyla geçmişte paylaşılan bu toprakların yeni bir ulus ve devlet olarak tanımlamasından hoşlanmasa da Soğuk Savaşın etkisiyle tepki gösterememiş, Osmanlı’nın Mes’elesi Bükreş Anlaşmasıyla tekrar ortaya çıkmışsa da Josip Broz Tito ile beraber yaklaşık 50 yıl boyunca Makedonya sorunu tekrar uykuya girmiştir.2 Osmanlı’nın sınavlarından biri olan Makedonya, sadece Osmanlı’nın ve Balkanların değil tarihin de bir problemi olmaya devam etmiştir.

Osmanlı aydınlarımızdan olan Ahmed Selahaddin Bey’in konu üzerinde kaleme aldığı “Makedonya Mes’elesi ve Balkan Harb-i Ahiri” eseri, Makedonya meselesinin zannettiğimizden daha eskilere götürülebileceğini söyler. Bizans döneminde yaşanan göçleri ve Makedonya’nın coğrafi konumun verdiği neticeleri göz önünde bulundurulmasını gerektiğini söyleyen Selahaddin Bey, Osmanlı’da doğan bu problemin başlıca sebeplerini, Ayastefanos, Berlin Kongresi ve de II. Abdülhamid Dönemlerinde arar.

Ayastefanos ve Berlin ile birlikte Makedonya Meselesini sırtlanan diplomatik Avrupa’nın güneyinde, dağlı olarak tanımlanan Balkanlar’da bulunan Makedonya için Selahaddin Bey’in söylediği şu sözler Makedonya kimliği için süren mülahazaların bir özeti niteliğindedir;

“Makedonya nedir? Makedonyalılar kimlerdir?  Bu basit sualler bile en şiddetli münakaşa ihtilâflar tevellüdüne kâfidir. Ve bu iki noktadan ne birincisi ne de ikincisi hakkında ittifâk yoktur. Makedonyalılar kimlerdir? Ve evvel emirde Makedonyalılar var mıdır? Yoksa yalnız Makedonya‟da sâkin ahâlî-i Hıristiyaniyye mi vardır? Bu noktada şiddetli ihtilâfât karşısında bulunuyoruz ki bunun tafsilâtına girişmek bizim için imkânsızdır.”3

Bunlarla beraber Selahattin Bey, isimlendirme sorunuyla beraber Makedonya’nın etnograf ve idare hudutlarının dahi mümkün olmayan tariflerinin bulunduğunu, konu itibariyle de birazdan ele alacağımız Makedonların Sırp ve Bulgar  olma durumunu da şu cümlelerle açıklar;

“Şimdi Makedonya‟nın bu İslavları, Bulgar veya Sırp mıdırlar? Bunların, ne tamamen Bulgar ve ne tamamen Sırp olmadığı cevabını vermeye mecbur olacağım. Mes‟elenin halli, gayr-i mümkün değilse bile pek ziyade müşkildir. Çünkü bir Sırp, bir Bulgar, her biri kendi lisanını söylediği halde yekdiğerini anlarlar. Hâlbuki muhtelif vilayetlerden iki Fransız köylüsü bile daima birbirini anlamaz. Ulviyetle, Sırp ve Bulgar, Makedonya köylüsünü anlarlar ve pek tabiidir ki Sırbistan‟a daha yakın olan havali-i şimâliyede ahâlî Sırpçaya biraz daha ziyade takarrüb eden bir lisan tekellüm ettiği halde Bulgaristan‟a kârib bulunan mıntıkalarda Bulgarcaya yakın bir lisan kullanıldığı görülür.

 Maamafih bîtaraf olmak için şunu da zikretmekliğimiz icab eder ki: Ulema-yı elsinenin, seyyahînin kısm-ı azamı, Makedonyalıların lisanı Sırpçadan ziyade Bulgarcaya ve kendileri de Sırpdan ziyade Bulgara yakın olduğunu beyanda müttefiktirler. Bu âlimler, Makedonyalıların Bulgaristan Bulgarlarından daha çevik, daha mahir, daha meyyal-i muaşeret olduklarını da zikrederler: Bu keyfiyet, Rum ırkı ile ihtilatın bir neticesi olmak gerekdir. Fakat bunlar öyle ince farklardır ki bu vadide mübâhasâta girişmek zahmetine değmez. Zirâ mes‟ele, vahîdir.”4

Dönemin kaynakları Makedon olmakla ilgili çeşitli notlar düşmüştür. Bunlardan biri de G.F. Abbott’dur, yazar 20’nci yüzyılın başlarında Makedonya Hıritiyanlarının kendilerine Bulgar dediklerini ve Makedonların şu veya bu şekilde bir mensubiyet kazandırılamadığına, Sırpların ve Bulgarların Makedonlara hem çok tanıdık hem de çok yabancı geldiklerini söylemiştir.  St. Petersburg, Bükreş, Belgrat ve Sofya’da ilim erbabı profesörlerin de, insanları şaşkına çeviren bu kurtuluş tacirlerinin hepsi ve her birinin kullanımı için soyağaçları ve ulus adları imal etmekle meşgul olduklarını söylemiştir.

Abbott, Makedonya gezisinde kaleme aldığı eserinde bir Makedon ailesinde bir Makedon babasının ecdadının Sırplardan geldiğini söylerken oğlunun damarlarında Sırp kanının dolaştığına dair yeminler edebileceğini, kızlarının da Truvalı Helen ya da Rus Çariçesi Katerina’nın  hatta Melos’lu Afrodit’in  torunları olduklarını kesinlikle savunabileceklerini  belirtmiş ve eklemiştir;

“Eğer genç iken Bulgar propagandası yakalanmışlarsa ve onların okullarında yetiştirilmişlerse, kendilerinin de Bulgar olduğu inancıyla doldurulmuşlardır. Ama Sırplar daha erken davranmışlarsa, onlar da Sırp olmuşlardır. Anlayacağınız, elini çabuk tutan ve parası olan parsayı toplar.”5

Benzer yaklaşımı Misha Glenny’in eserinde görebiliriz. Modern Makedonların temellendirilmelerinin entelektüel bağnazlığa sebep olduğunu söylediği sorununu şöyle açıklar;

Kendilerini Sırplardan ya da Bulgarlardan ayrı bir halk olarak gören modern Makedonyalıların kökenleri sorunu güney Balkanlar’da en büyük entelektüel bağnazlığı doğurmaktadır. Örneğin Üsküplü bir yazar bu milletin bin yıldır var olduğunu söyleyecek; iyi niyetli bir batılı, Makedonların ancak yüz yıl evvel Bulgarlar’dan ayrı bir kimlik oluşturduğunu iddia edecektir. Bir Sırp ise Makedonyalıların bir millet olarak ancak İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıktıklarını savunacak ve bir Yunanlı veya Bulgar olan dördüncüsü Makedonyalıların ne eskiden ne de şimdi hiç var olmadıklarında ısrar edeceklerdir.”6

Makedonların kökenlendirilmesi hususundaki muhtelif görüşlerin yazılı neticelerini 1889, 1900 ve 1905 tarihleri arasında hazırlanan Alman, Bulgar, Sırp ve Yunan nüfus sayımlarında görebiliriz. Öyle ki 1889 yılında Makedonya nüfusu üzerinde araştırmalar yürüten Sırpların hazırladığı tabloda “Makedon” diye bir halktan bahsedilmeyerek “Sırp”, 1900 yılında Bulgarların sayımında ise “Bulgar” olarak kaydedilmişlerdir.7

Şaşırtıcı şekilde bazı Makedon tarihçilerse Makedonluk kimliği üzerine kaleme aldıkları bazı yazılarında karşı belgelemelerde bulunmuşlardır. Bu örneklerin birinde 1756 yılına uzanan bir kayıt ile 1905 yılına ait nüfus istatistiğinde ulus olarak kaydedilen Makedonlar örnek gösterilmiştir.8

Tarih mitlerinin tehlikeli birer kavram olabileceğini, modern Makedon mitinin gelişimini ve Yunanlıların Türkiye ve Makedonya üzerindeki söz ettiği toprak haklarının bahsettiği tarihsel mitlerle bağlantılı olduğunu söyleyen ve kaleme aldığı kitabının içerisinde Roma İmparatoru I. Leopold’un da bulunduğu ortaçağa kadar uzanan pek çok belgeyi ihtiva ettiğini söyleyen Prof. Dr. Nade Proeva için ise Makedonlar, ulusal mit kronolojisinin siyasi bir sonucu olarak isimlerini değiştirmiş olsalar da tarih onları kanıtladığı bir halktır.9

Makedonların kimliğinin tüm muhtelif görüşlerinin yanında dili ile ilgili  pek farklı görüşler bulunmakta, bu durum da var olduğunu söyleyen Makedonların varlık tezine engel oluşturmaktadır. Makedoncanın Bulgarcanın bir lehçesi olduğunu söyleyen Bulgarlar, Makedon dilinin de kimliği gibi Yugoslavya Döneminde resmileştirilerek yaratıldığını, daha öncesinde böyle bir dilin olmadığını söylemişlerdir. Yugoslavya’dan önce kaleme alınan yabancı ve Türk kaynaklarda dikkat çekilen noktayla ilgili bilgilere ve tespitlere rastlamamız mümkün.

Kaynakların birinde Sofya’da çıkartılan “Makedon Düşüncesi” adlı bir derginin Makedonca ve Bulgarca yayın yaptığını belirtilmiş ise de10 Osmanlı aydınlarından Abdullah Hüsnü Bey (Frasheri) bölge halklarının dillerini sayarken Manastır ve Kosova arasındaki şehirlerde (Makedonca değil de) Bulgarca konuşulduğunu yazmıştır.11

Bulgarcanın Makedonya dili olarak kaydedildiği Türk kaynaklarında rastladığımız bir örnek de Halil Erdoğan Cengiz’in hazırladığı ‘Enver Paşa’nın Anıları’dır. Enver Paşa’nın 10 Temmuz 1908’te Makedonya’nın Veles şehrindeki Köprülü Hükümet Konağı önünde, Meşruiyeti ilan eden nutkunun kısa bir bölümünün Bulgarca olduğunu ve Enver Paşa’nın Makedonya etrafında bölge halkları ile iletişime geçebilmek adına iyi de olmasa da Bulgarca bildiği söylenmektedir.12 Bu haliyle kaynaklarda Makedonya etrafında konuşulan bir dil için Makedonca değil Bulgarca denmesi dikkat çeken ayrı bir noktadır.

Bununla beraber günün gazete ve kaynakları inceleyen bir başka Türk kaynağında Sultan Reşad’ın Rumeli seyahati sırasında Makedonya – Üsküp’te padişahı karşılayan halklar arasında Arnavutlar, Türkler, Sırplar, Ulahlar, Yahudiler ve Bulgarları sayar iken Makedonlar diye bir halktan bahsetmemesi bu tezi destekleyebilecek örneklerdendir.13

Bunların yanında 1875 yılında “Kerametli Sultan Abdülaziz Azamet Efendimiz Sayesinde Çıkmıştır” başlığıyla Makedonca-Arnavutça-Türkçe olarak üç dilde Belgrad’da basılan bir lügat bulunmaktadır ki Makedonca burada Arnavutça ve Türkçe gibi müstakil bir dildir. Metinleri hazırlayan Gjergje Pulevski’nin Arnavutça isminin Gorji Puljes, Türkçesi’nin Gjeorje Puljeoğlu olarak verildiği üç dilin de günümüz Sırp harfleriyle yazılan bu eserde halk nedir sorusuna şu cevabın verilmiş olduğu görülür;

“Halklar, aynı ırktan ve aynı sözü konuşan, yaşayan ve birbirleriyle arkadaş olan, aynı adetlere, şarkılara ve neşeye sahip birçok insandır. Makedonlar böyle bir halktır ve Makedonya onların yeridir. “14

Bunların yanında pek çok Makedon tarihçi 1903 yılında ait belgelerde ve Kral Horn’un 1800 yılında kaleme aldığı eseri dahil olmak üzere “Makedon” diye bir ulus ve devletinin bahsedildiğini hatta bunların Amerikan göç kayıt defterlerindeki isimlendirmeden de anlaşılabileceği üzerinde durmuşlardır.15

Bu görüşlerin oluşmasındaki ana sebeplerden biri Makedonya’nın pek çok millete, kültüre ev sahipliği yapıyor olmasıdır. Makedonya, bir çok milleti, bir çok  kültürü ve de tarih içerisinde barındıran eşi az görünen bir devlettir. Öyle ki Bitola şehrinin bir köyündeki mezarlıkta “Burada Liskovski Petko, Türk askeri (1910-1912),  Sırp Askeri (1914-1915), Bulgar Askeri (1915-1916) yatıyor” yazılı mezar taşına rastlamanız olasıdır. 6 sene gibi kısa bir sürede bir mezarlığa 3 milletin askerini sığdıran Makedonya’nın isimlendirilmesi, tanımlanması ve paylaşılması diğer devletlerce kolay olmamıştır. Bu sebeple pek çok Makedon ve çevre ülkelerin aydınları, siyasetçileri ve tarihçileri bu hususta fikir üretmişlerdir.16 Üretilen fikirlerden bazıları Makedon halkının kökeni bazıları ise milli bilinçlerinin kazanılması üzerine oluşur.

Bazı kaynaklar Makedon halkının milli bilincinin ilk ortaya çıkmasına neden olan durumları 18’nci yüzyıla dek götürmüştür. Bu görüşe göre 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nın Makedonya’da ortaya çıkardığı ekonomik ve politik zayıflama ve bu durum karşısında entelektüellerin başlattığı çalışmalar Makedon halkının milli hareketine dönüşmesiyle birlikte olmuştur.17

Bu hususta 20’nci yüzyılda Makedon Ulusçuluğu hakkında fikirler ortaya atan önemli isimlerinden biri  Makedon aktivist Dragan Bogdanovski’dir desek yerinde olacaktır. ‘Ulus’ ve ‘Devlet’ gibi oldukça şeffaf olarak nitelendirdiği iki kavram üzerinde spekülatif bir bakışla değerlendirme gayretinde olan Bogdanovski, ulusları ‘tanınan’ ve ‘tanınmayan’ olarak ikiye ayırır. İlginçtir ki onun için Makedon ulusu İrlandalılar ve hatta Kürtler gibi sürekli ezilmekte tarih boyunca ulus hareketini gerçekleştirememiş ve Yunanlılar, Bulgarlar ve diğer halklar tarafından sürekli ezilmiştir.

Bogdanovski, İrlandalılar gibi İran, Irak, Türkiye ve Suriye gibi dağınık halde yaşayan Kürtlerin de zulüm ve kölelikler gördüğünü söylemiş, Makedonların da onlar gibi özgürlük mücadelesine girmeleri gerektiği hakkında görüşlerini fanatik şekilde savunmuş, milliyetçi aktivist yönüyle; bağımsız Makedonya ve bağımsız Makedon kilisesini savunarak, Sosyalist Yugoslavya sistemine karşı durmuş ve “Makedonya Makedonlarındır” sloganını Sosyalist Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’nde kullanan ilk kişi olmuştur.18

1934’te kaleme aldığı makalesiyle Makedon ulusu hakkında görüşlerini açıklayan diğer bir isim de Vasil İvanovski’dir. “Зошто ние Македонците сме Одделна Нација” yani ‘Biz Makedonlar Neden Ayrı Milletiz’ adını taşıyan bu yazısında İvanovski, bu sorunun cevabını oldukça politik bulur ve Makedon ulusunu inkar edenlerin tutumlarını ve buna karşı çözümlerini açıklar. Açıkladığı birinci açıklamaya göre “Makedonlar, Bulgar ulusunun en önemli unsuru” idi ikinci açıklamaya göre  “Makedonlar ari Sırp” idi , üçüncü ve son açıklamaya göre Makedonlar “Slav Helenler” idi ve onlar bu yolla tahakküm altına almak istedikleri Makedon topraklarında haklılık payı üretiyor ve Makedon egemenliğine son vermek istiyorlardı.

Vasil İvanovski bunun için Makedonların ne Bulgar, ne Sırp, ne de Yunan olmadıklarını  göstermek için tutarlı bir mücadele göstermesi gerektiğini ve tüm Makedon halkının tek bir devletten birleşmesi durumunda ayrı bir devlet ve millet olduklarını ve mücadele etmekten geri durmamasını söyler ve belirttiği bu durumların izahı ve tasdiki için bazı maddeler sunar. Bunlardan bazıları şöyledir;

  • Makedonların toprakları Yunan, Bulgar ve Sırp ulusunun topraklarından ayrı, Mesta Nehri, Rodop, Rila ve Şar Dağları, Drim Nehri, Gramos Dağı ve Bistra Nehri ile Ege Denizine kadar uзanan 65.000 kilometre karelik bir alana sahiptir.
  • Makedonya ekonomisi onu yöneten ekonomilerden ayrı ve bağımsız bir yapıya sahiptir.
  • Makedon ulusunu oluşturan insanların konuştuğu dil Slav dilidir ve bu Slav ailesinin bir lehçesidir. Bu dilin farklı nüanslarının duyulması ve yekpare bir yapıya bürünememesinin nedeni halkında değil onun geçmişinde saklıdır. Bununla beraber Makedon Slav lehçesi, Sırp ve Bulgar Slav lehçesinden ayrı bir yerdedir ve bunun nedeni onun Eski Slav unsurlarını koruyabilmiş olmasıdır.
  • Makedonları diğer uluslardan ayrına bir özellikleri de onların her ne olursa olsun, hangi baskı altında kalırsa kalsınlar gelenek ve göreneklerini kaybetmemeleridir. 19

Bunlarla beraber yaklaşık 50 yıl sonra Yugoslavya halklarından biri olan Makedonlar resmi olarak ilk adımlarından birini atmışlardır. Josip Broz Tito’nun 4 Mayıs 1980’deki ölümünün ardından Yugoslavya’nın dağılması konusunda çeşitli endişelere sahip olmasına karşın, Yugoslavya içerisindeki diğer cumhuriyetler arasında gelişim gösteren milliyetçilik dalgısından etkilenmiş, 1989 yılında Makedonya Sosyalist Anayası’nda yer alan “Makedonya; Makedon, Arnavut, Türk ve diğer etnik grupların cumhuriyetidir” tanımlaması “Makedonya; Makedonların ve diğer halk ve etnik grupların cumhuriyetidir” olarak değiştirilmiş ve ülke Makedonlar ve diğer halklar olarak ayrışmış, diğer halklar gibi Türklerin de cumhuriyeti olmaktan çıkmış, milliyetçilik resmi elde şekillenmişti.20

Makedonya Bigorski Manastırı ise “Devlet Arması ve Bayrağı” başlıklı 3- 16 Mayıs 2017 tarihli bir yazısında Makedonya’yı,  Makedonya halkının tek vatanı ve dünyadaki tüm azınlıklar için vicdanlı bir ülke olarak tanımlanmıştır. Başlığı açıklayan makalenin girizgahında yapılan bu açıklamaya ek olarak Makedonya aramasının herkesi eşit şekilde temsil ederek eşit bir ülke olduğunu belirtilmiştir. Burada dikkatimizi çekecek husus ise Makedonya’yı salt Makedonların değil de “Makedon-ya Halkının” vatanı olarak tanımlanmasıdır.21

Osmanlı’ya karşı koyuşun formülü olan “ya özgürlük ya ölüm” sadece Amerika’dan Kanada’ya kaçan siyahi kölelerin, İttihat ve Terakki’nin ya da Milli Mücadele’nin değil Osmanlı ile çatışmalarıyla isminden söz ettirmiş Вратнешна Македонска Револуционерна Организација (В.М.Р.О.) yani  Makedonya İç Devrim Organizasyonu (V.M.R.O.) tarafından da son iki yüzyılın batıdan doğuya kullanılan bir slogan olmuştur.

Bunun yanında Slav kökenleri ile de birleşme arzusunda olan Makedonya; Rusya, Ukrayna, Belarus, Bulgaristan ve Sırbistan gibi Kiril harflerini kullansa da resmi bayrağında kullandığı sarı-kırmızı renklerle tipik Slav devleti bayraklarından ayrılmıştır. Zira “Güney Slavya(Ülkesi)” ismini taşıyan Yugoslav devletinin de kullandığı (yukarıdan aşağıya) mavi-beyaz-kırmızı renkleri 1848 kullanılmaya başlayan ve bazı Slav devletlerinde (sırasıyla olmasa da) kullanılan renklerin dışındadır.22 Nitekim Osmanlı’ya karşı direnişin temel kaynaklarından biri olan Ortodoksluk, Slavlık üzerinde kurumlaşarak ulusal bir harekete everilecekti.

Miniskül “o” ile yazıldığında tümel bir anlam taşıyan “ortodoks” kelimesi salt Hıristiyan inanç sisteminin belirleyiciliğinden uzak “alışılagelmiş”, “kalıplaşmış” manasında kullanıla bilinir iken majüskül “O” ile yazıldığında “Ortodoks” ismi haline gelir.23 Doğru İnanç anlamına gelen Ortodoksluk, Slav dillerinde Православен/Православна/Православни/Праваслаўныя gibi şeklinde bilinen “Ortodoks yani Pravoslavna kelimesinin salt çevirimi Pravo-Slavna şeklinde yapılacak olursa “Pravo”, Makedonca’da “doğru”, ”düz”, “suçsuz” ve “gerçek” manasında gelen “Прав/Prav” kelimesinden türeyerek isim ve zarf şeklinde iki anlam kazanmaktadır. İsim manası “hukuk”, “hak” anlamına gelirken zarf halinde “doğruca”, “hiçbir yöne sapmadan” anlamında kullanılır. “Slavna” ise “şan”, “şeref”, “şöhret” anlamına gelir ki tüm Slav dillerinde aynı anlamı taşır.  Makedon ulusçuluğunda da etkili olan Slav-Ortodoks birlikteliğinin ayrıntısına inmenin yararlı olacağı kanaatindeyim.

Nitekim Slav ulusçuluğunun önemli ateşli taraftarları arasında “Babalar ve Oğullar” adlı eseriyle tanınan İvan Turganyev, “Savaş ve Barış”ın müellifi Lev Tolstoy ve “Suç ve Ceza” gibi ünlü eserlere imza atmış  Fyedor Dostoyevskiy gibi isimler bulunmaktadır.  Öyle ki Lev Tolstoy, Rusya’yı Osmanlı ile savaşa girmeye zorlayan kamuoyunda önemli katkılarda bulunmasının yanında “Bütün Rusya orada ben de orada olmalıydım” demekte iken Fyedor Dostoyevski ise 1876’da patlak veren Sırp İsyanının Osmanlı Devletine açılması gereken savaş için bir bahane görüyor ve “Türklerin zulmü altında ezilen Slav kardeşlerimiz için değil sadece, kendi kurtuluşumuz için de bu savaşı başlatacağız. Rusya’nın asıl çıkarı, gerektiğinde belirli bir insan kaybını göze alarak, doğru yoldan sapmamasıdır” cümlesini kurmuştur.24

Bu savaşın nihai hedefi ve sonucu tarihten beri Rumlara büyük gelen İstanbul’du. Dostoyevski, Rusya’nın kadim arması çift başlı kartalı İstanbul’a dikildiğinde çarın halife olacağını ve Ayasofya’ya haç dikileceğini yazmıştı.25 Dostoyevski’nin hayal kırıklığına uğradığı savaş için ünlü Rus besteci Pyotr Tchaikovsky  sadece Rusya Slavları için değil tüm dünya Slavları için “Slav Marşı”nı adını verdiği besteyi hazırlamış ve yavaş bir şekilde başladıktan sonra yoğunlaşan melodisiyle muzaffer olmayı temsil etmiştir.26 Tyutchev ise 1844’te yazdığı bir şiirinde 19’uncu asır Rus dünyasının fikirlerini şu şekilde açıklamıştır;

Yedi iç deniz,

Yedi büyük ırmak,

*

 Nil’den Neva’ya,

Elbe’den Çin’e,

*

   Volga’dan Fırat’a,

             Ve de Ganj’dan Tuna’ya,

                İşte bizim imparatorluğumuzun sınırları…”27

____________________

KAYNAKÇA

AYDINDAL,  Aytunç, “Türkiye ve Ortodokslar”, Alfa Yayınları, İstanbul 2014.

BAKIRCILAR, Nimet, Ayşe, “Makedonya Sorunu Hakkında Bir Risale; Makedonya Mes’elesi ve Balkan Harb-i Ahiri”, History Studies, Volume 3/1, 2011.

BAYAZOĞLU, Ümit “Dostoyevski Ayasofya’ya haç takılmasını istemişti!”, Derin Tarih Dergisi, Ekim Sayısı 2012.

BEYDİLLİ, Kemal, “II. Abdülhamid Devrinde Makedonya Mes’elesi’ne Dair”, Osmanlı Araştırmaları IX, 1989.

CENGİZ, Halil Erdoğan, Enver Paşa’nın Anıları, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2018.

ÇAVDAR,  Tevfik, Osmanlıların Yarı-Sömürge Oluşu, Ant Yayınları, İstanbul 1970.

ÇAVUŞOĞLU, Halim, “Yugoslavya-Makedonya Topraklarından Türkiye’ye Göçler ve Nedenleri” , Bilig Dergisi, S.41.

ÇELEBİ, Mevlüt, Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati, Akademi Kitabevi, İzmir 1999.

GLENNY, Misha, Balkanlar 1804-1999 Milliyetçilik, Savaş ve Büyük Güçler, Sabah Yayınları, İstanbul 2001.

KILIÇ, Selda, “Bir Osmanlı Aydınının Arnavutluk’a Dair Görüş ve Düşünceleri”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S.19, Ankara 2006.

KODAL, Tahir, “Makedonya’nın Bağımsızlığını Kazanması ve Türkiye”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIV/29, 2014.

ŞEMSETTİN, Selanikli, Makedonya Tarihçe-i Devr-i İnkılâb, Artin Asaduryan Matbaası, İstanbul 1324.

БИГОРСКИ МАНАСТИР, “За Државниот Грб и Знаме”, Web Site.

БОГДАНОВСКИ, Драган, “Македонската Нација и Нејзината Државност”, Македонска Нација  1971.

ЃОРЃИЕВ, Ванчо, „Неофицијалии Статови од Официјални Бугарски Личности и Институтции за Македонскиот Идентитет од Крајот на XIX и Почетокот на XX Век“, Годишен Зборник Филозофски Факултет.

ИВАНОВСКИ, Васил, “Зошто ние Македонците сме Оддление Нација” Четврт Конгресс на Македонскиот Народен Сојуз во Америка, Декамвр 1934.

МКД. МК. “Павлов, претседател на БАН: Гоце се бореше против великобугарскиот врховизам“,24 Јануари 2020.

ПАВЛОВСКА, Јасминка, „Триптих за македонскиот идентитет“ – доказ за самочувството на Македонците, Нова Македонија, 29.02.2020.

ПУЛЕВСКИ, Ѓорѓија,  Речник на три језикатријазичник, У Државној Штампарији (Таб олунмиш), Београд 1875.

РИСТОВСКА-ЈОСИФОВСКА, Билјана, „Македонскиот Идентитет и Историските Проучување“, Изворен Научен Труд.

РИСТОВСКИ, Блаже, Македонска Енциклопедија “Македонија во Времето на Османлиската Владеење”, Македонска Академија на Науките и Уметностите Лексиографски Центар, Дел II , Скопје 2009.

[1] Kemal Beydilli, II. Abdülhamid Devrinde Makedonya Mes’elesi’ne Dair, Osmanlı Araştırmaları IX, 1989, s.77-79.

[2]  Halis Ayhan, “A.g.m.”, s. 224.

[3] Nimet Ayşe Bakırcılar, Makedonya Sorunu Hakkında Bir Risale; Makedonya Mes’elesi ve Balkan Harb-i Ahiri”, History Studies, Volume 3/1, 2011, s.26. ve XX. Yüzyıl Makedonyası için bak. Selanikli Şemsettin, Makedonya Tarihçe-i Devr-i İnkılâb, Artin Asaduryan Matbaası, İstanbul 1324.

[4] Nimet Ayşe Bakırcılar, “A.g.m.”, s.27.

[5] G. F. Abbott, “A.g.e.”, s.82 – 83.

[6] Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999 (Milliyetçilik, Savaş ve Büyük Güçler), Sabah Yayınları, İstanbul 2001, s.146.

[7] Halim Çavuşoğlu, “Yugoslavya-Makedonya” Topraklarından Türkiye’ye Göçler ve Nedenleri, Bilig Dergisi, S.41, s.130.

[8] Билјана Ристовска-Јосифовска, Македонскиот Идентитет и Историските Проучување, Изворен Научен Труд, стр.32,37.

[9] Јасминка Павловска, „Триптих за македонскиот идентитет“ – доказ за самочувството на Македонците, Нова Македонија, 29.02.2020.

[10] МКД. МК. “Павлов, претседател на БАН: Гоце се бореше против великобугарскиот врховизам“,24 Јануари 2020.

[11] Selda Kılıç, “Bir Osmanlı Aydınının Arnavutluk’a Dair Görüş ve Düşünceleri”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S.19, Ankara 2006, s.265.

[12] Halil Erdoğan Cengiz, “Enver Paşa’nın Anıları”, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2018, s. 23 – 25.

[13] Mevlüt Çelebi, Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati, Akademi Kitabevi, İzmir 1999, s.41.

[14] Ѓорѓија Пулевски, Речник на три језика“ (тријазичник), У Државној Штампарији (Таб олунмиш), Београд 1875, стр.49.

[15] Bak. Ванчо Ѓорѓиев, Неофицијалии Статови од Официјални Бугарски Личности и Институтции за Македонскиот Идентитет од Крајот на XIX и Почетокот на XX Век, Годишен Зборник, Филозофски Факултет, стр.259.  ve bak. “List or Manifest of Alien Passengers for the U.S. İmmigration Officer at Arrival”,Dec.9 1905

[16] Mezar taşı için bak. Resim. 8.

[17] Bak. Главен и Одговорен Редактор Блаже Ристовски, Македонска Енциклопедија “Македонија во Времето на Османлиската Владеење”, Македонска Академија на Науките и Уметностите Лексиографски Центар, Дел II , Скопје 2009, стр.826.

[18] Драган Богдановски, “Македонската Нација и Нејзината Државност”, Македонска Нација  1971, стр. 1 – 2. Dragan Bogdanovski Eylül 1929 yılında doğmuş, Mayıs 1998’de Danimarka’da ölmüş, 1 Ağustos 1998’de doğduğu yer Kumanova’ya defin edilmiştir. Makedon aktivist ve politikacı olan Bogdanovski, Yugoslav Komünist Sistemini eleştirerek patriyonist bir bakışla eleştirmiş ve yürüttü çalışmalarla sebebiyle Yugosvlaya’yı terk etmek zorunda kalmıştır; Ayr. Bil. Bak. ; Македонска Нација,  “Драган Богдановски”,  26 Јануари 2020 Недела.

[19]Васил Ивановски, “Зошто ние Македонците сме Оддление Нација” Четврт Конгресс на Македонскиот Народен Сојуз во Америка, Декамвр 1934, стр. 1 – 7.  Makalenin yayıncısı olan Македонски Народен Сојуз во Америка yani Amerika Makedon Halk Birliği 20’nci yüzyılın ilk yarısında Amerika’da bir grup Makedon tarafından kurulan ve bağımsız bir Makedon Devleti ile beraber pek çok çalışmaya imza atmış bir topluluktur.

[20] Tahir Kodal, Makedonya’nın Bağımsızlığını Kazanması ve Türkiye, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIV/29, 2014, s.381.

[21] Бигорски Манастир, “За Државниот Грб и Знаме”, Web Site.

[22] Bazı Slav devletleri Mavi-Beyaz-Kırmızı renklerini kullanırlar. Rusya, Slovakya, Çekya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve (Rusya bayrağına benzerliği sebebiyle yeşil rengi öne çıkartılan) Bulgaristan ( https://tr.thpanorama.com/articles/cultura-general/bandera-de-bulgaria-historia-y-significado.html) bu ülkelere örnek verilse de Belarus, Polonya, Karadağ, Ukrayna ve BM yüksek temsilcisi olan Carlos Westendorpun’un çalışmaları neticesinde son halini alan Bosna – Hersek bayrağı bunların dışında kalan bayraklara örnektir.

[23] Aytunç Altındal, “Türkiye ve Ortodokslar”, Alfa Yayınları, İstanbul 2014, s.21 – 22.

[24] “Doğru yoldan sapmama” telkini tanımlaması yapılan Ortodoks çağrışımı açısından önemlidir

[25]Bak. Ümit Bayazoğlu “Dostoyevski Ayasofya’ya haç takılmasını istemişti!”, Derin Tarih Dergisi, Ekim Sayısı, 2012.

[26] Ayr. Bak. Betsy Schwarm, “Marche Slave, Op. 31”, Encylopedia Britannica, web.

[27] Tevfik Çavdar, “Osmanlıların Yarı-Sömürge Oluşu”, Ant Yayınları, İstanbul 1970, s. 104.

Geçmiş Yazılar

Comments are closed.