7 Şub 2022

Örneklerle Makedon Tarih Yazımında Türk – Osmanlı İmajı

Yazan: EMRE DESOVALI

Modern tarihin en temel olgularından biri olan kimlik ve benlik gibi kavramlar üzerinde gelişen milliyetçiliğin içinde bulunduğu doğal, ekonomik, siyasal ve kültürel ortamlar tarih yazımında “ben” ve “öteki” kavramlarının ortasına neden olmuş, “kimlik” ile şekillenmiştir. Amin Maalouf kimlik için “kimliğim beni başka kimseye benzemez yapan şeydir… ve öyle bir çırpıda verilmez, yaşam boyunca oluşur ve değişir” der.[1] Zygmunt Bauman ise  “Kimsin sorusunun sorulması, insanı bir an için de olsa başka biri olabileceğine inanmaya sürükler” hatırlatmasını yapar.[2] Nitekim Makedon tarih yazımının dönemden döneme çeşitlilik gösterse de önce kimliğini bulmaya çalışmış ve tarih içerisinde başkası olmaya çabalamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu ya da Türkler Makedon tarih yazımının önemli bir yerini işgal etmektedir. Öyle ki Makedon tarihçi Biljana Ristovska-Josifovska Makedonya’nın etno kültürel tarihini antik dönemden günümüze kadar yedi bölüme ayırmış, 3 bölümünde Türkler yer almıştır. Tanas Vrazhinovski’nin temellendirdiği dönemlendirme ise Antik Dönem ve Hıristiyanlaşmanın haricindeki  tüm dönemlerde Osmanlı Devleti Dönemi yerini almıştır. [3]

Dönemlendirenlerin yanında konuyu ele alan tarihçilerden Risto Stefov, Makedonya’nın 13’üncü ve 14’üncü yüzyıllarda Yunan ve Bulgar imparatorluklarının kısa ömürlü işgallerine rağmen Osmanlılar tarafından 1389’da fethedilene kadar Bizans’ın elinde kaldığını, sadece Makedonya’da değil güney Balkanlara kadar uzanan OsmanlıDevleti’nin süren beş yüz yıllık işgalinin 1689’da Mariovo-Prilep isyanı (1564-1565) ile kırılmaya başladığını belirtir.[4] Nitekim bahsi edilen beş yüz yıllık işgal nihai olarak Krushevo İsyanı ile kısa süre de olsa sona erecek ve “Македонија слобода, слобода ќе биде!” (Makedonya özgürdür, özgür olacaktır) sloganlarıyla tarih ve Makedon milli marşındaki ismiyle yerini alacaktır.

Örneğin Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Arkeoloji Müzesi’nin internet sitesindeki Osmanlı Dönemi başlıklı yazısında Osmanlı’nın zayıflayan Sırp kuvvetlerinin gücünden istifade ederek Balkanlarda güçlendiğini, özellikle de İstanbul’un fethiyle bölge üzerindeki durumunu sağlamlaştırdığını ve köklü Bizans karakterleri üzerine oturtulan Osmanlı’nın post-ortaçağ kültürünü yansıtan vassallıkla giriştiği Balkan işgalinin gelişerek ilerlediğini belirtir.[5]

Skopje’de hazırlanan editöryel bir kitapsa Osmanlı ve fetihleri üzerinde şöyle açıklamalarda bulunarak farklı görüşler öne sürerler;

“Osmanlı Devleti 1300 yılından itibaren Küçük Asya’nın Kuzeybatısından ve 17’nci yüzyılın sonuna kadar sürdü ki son önemli fetihleri Polonya – Litvanya bölgeleri ve bugün ki Ukrayna bölgeleri olmuştur. Bunlarla beraber yarı göçebe hayvancılık kabile olarak 3 kıtaya uzanır oldular.

Bölgenin fethi o an da ve gelecek vadede halk için önemliydi. Tarihçiler bu olay hakkında farklı görüşler bildirmelerinin yanında tamamen zıt görüşleri ifade ederler. Birçoğu değerlendirmeyi ulusçu bir yapıyla inceliyorken geç dönem ortaçağ halklarında pek nadiren ulusçu aidiyetle incelenmiştir. Ulusçu tarihçiler bu değerlendirme sürecinde savaş alanlarındaki kahramanlık başarılarından ve halkın üstün güçteki düşman karşısındaki cesurca savaşından bahseder.

Osmanlı fetihlerini kimi tarihçiler kendi halkı ve-veya Avrupa medeniyeti halkları için felaket görüyorken diğer tarihçiler Osmanlı’nın bölgeye soylu bir barış getirdiğinden bahseder. Diğer tarihçilerse gerçekten bu olayları değerlendirme sürecinde Osmanlı fetihlerini karmaşık bulur.  

Onlar etnik karmaşadaki farklılıkların yanı sıra etnik ve dini farklılıkları ve etnik karışıklığı dağıtmanın genellikle zor olduğunu, bunun yanı sıra önemsiz çarpışmalar olduğunu da belirttiler. Ancak gerçekte lokal düzeyde anlayış ve algıyı modern tarihçilerin işaret ettiği berrak ayrımlar ortaya koydu. Fetihler, savaşlarda yürüyen ortaklıkları kadar ideallerin kahramanlığı ve özveri, zulüm, ıstırap ve ihanet kadar resimlerin bir parçası olması sebebiyle de önemlidir.”[6]

Osmanlı hakkında olumlu yorumlarda bulunan Dragi Gjorgiev ise Osmanlı’nın bölge üzerindeki mirası üzerinde durmuş, görüşlerini “Makedonya Cumhuriyeti’ndeki Osmanlı Mirasının Avantaj ve Dezavantajı” adlı makalesinde ifade etmiştir. Torbeşlerin tarihsel kökeni ve Makedonluluğuna vurgu yapmasının yanında bugün Makedonya coğrafyasındaki Osmanlı eserlerinin Müslüman anasırın özellikle de Arnavutlar üzerindeki etkisi üzerinde durmuştur.

Üsküp’te Vardar nehri yanında şehrin önemli simgelerinden biri olan Burmalı Camii üzerinden yaptığı açıklamada Müslümanların hususiyetle de Arnavutların gerek Y.S.F.C.’de gerek K.M.C.’deki hassasiyetleri hakkında önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Makedonya’da yaşayan Arnavutlar, Osmanlı’nın kültürel eserleri üzerinde yarattıkları imaj sebebiyle eserler üzerinde Arnavut algısının doğmasına ve bu tarihi eserlerin Arnavutlaşması neticesinde bazı problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Dragi Gjorgiev, ortaya çıkan problemlerin Hristiyan unsurların yaşadığı bölgelerde bulunan Osmanlı mirası Müslüman eserlerinin Hristiyanlar üzerindeki etkisinin kendisini bu şekilde ortaya çıkarıyor olmasını hoş bulmamış ve bunun kültürel, politik ve sosyal konularda sorunlar yarattığını belirtmiştir. Nitekim 2001’de yaşanan Makedonya İç Çatışması’nda Makedonlar Tetova’da Arnavut milislerce öldüren Makedon güvenlik kuvvetlerine karşılık Prilep Çarşı Camisini tahrip edip yakmış, öncesinde bahsi geçen Burmalı Camii’nin depremin ardından tekrar inşa edilmesine isteyen Arnavutlara “Osmanlı bu camiyi Aziz Nikola kilisesini tahrip ederek yapmıştır” müdafaası ile karşı çıkmalarına neden olmuştur.[7]

Gjorgiev için Müslüman ve Hristiyan unsurları arasındaki bu bölüşmenin Osmanlı mirası üzerinde gelişmesinin bir nedeni de “500 yıllık Osmanlı boyunduruluğu ve köleliği klişeleri”nin hala bulunduğunu söylediği resmi tarih yazımı ve tarih kitaplarında bulunuyor olması idi.[8]

Todor Chepreganov’un editörlüğünü üstlendiği “Makedon Halkının Tarihi” adlı eser Ulusal Tarih Enstitüsü tarafından 2008 yılında Üsküp’te basılmış Osmanlı dönemi için ders kitaplarının takip ettiği sırayı takip etmiştir. Neredeyse yüz sayfadan fazla yer verilen Osmanlı bazı yerlerde “Türk” ismi ile anılmış, “Osmanlı Feodalizmi”, “Demografik Değişimler” gibi başlıklar üzerinde durmuştur. Demografik Değişimlerin başlığını “Kolonizasyon”, “İslamizasyon”, “Tımar Sistemi”, “Anarşi ve Sömürü Dönemi” ve “Osmanlı’ya Karşı Çıkış” isimli alt başlıklar takip etmiştir.

“Kolonizasyon” alt başlığında Osmanlı’nın bölge üzerinde yürüttüğü en önemli ve hızlı bir faaliyet olarak görülen iskan, Orta Çağ’da kurulan Hıristiyan Makedon köylerinin ticaret merkezleri üzerine kurulmasının Osmanlı’nın ilgisini çektiği ve bu sebeple bölgeye yerleştirilen Müslüman toplulukların öncellikle Makedon köylerine geldiğini belirtilmiş, İbn-i Kemal kroniğindeki şu cümleler de örnek olarak sunulmuştur;

“Üsküp alındıktan sonra inançsızların boşalan evlerine sipahi ve içlileri doldurdular. Yerleştikleri yerlere önem vererek yerleştiler ve onardılar.

Osmanlı’nın ikinci etkili olduğu söylenen İslamizasyon’un özellikle 15’inci yüzyılda geliştiğini belirtmekle beraber 16’ncı yüzyılda şehir nüfusunun üçte birininin Müslümanlaştırılmış Hıristiyan olduğunu ve şehirde yaşayan ve daha sonra Müslüman olan bu insanların Türklerle sürekli münasebetleri dolayısıyla önce dinlerini daha sonra milletlerini kaybederek etnik kimliklerinin değiştiğini belirtmiştir.[9] Devam eden cümlelerde ise Makedonya üzerindeki tarihi karakterlerin İslamizasyon ile Müslümanlaştırıldığını, inanlar tarafından kabul edilen Aziz Nikola’nın Hıdır Baba ismiyle Müslümanlar tarafından sahiplenildiğine dikkat çekmiştir.[10]

Makedonya’da buna benzer pek çok durumla karşılaşmak mümkündür. Ohrid’te Türklerce Sarı Saltuk Türbesi olarak kabul edilen bir mezar Makedonlar tarafından Aziz Naum olarak kabul edilir. Bölgedeki Türk nüfusunun azalmasıyla Sarı Saltuk isminin kullanımı zayıflasa da bölgede yaşayan Türkler hala “Sarı Saltuk Türbesi” olarak kabul ettikleri makamı ziyarete devam etmektedirler.[11]

Anarşi ve Soygun Döneminde” Osmanlı’nın yaşadığı ekonomik problemeler, büyük devletlerin Osmanlı’nın mali işlerine karışması ve istikrarsız süren padişahların hükümleri ve icraatlarıyla ülkede kaosun ve soygunların doğduğuna dikkat çekmiştir. Anarşinin Makedonya’ya yansımasının yanında Osmanlı – Avusturya savaşlarının (1683 – 1699) ve ardından gelişen olayların halkı derinden etkilediği üzerine durmuştur.  Diğer alt başlıkta ve devam eden durumların halka etki ettiğini ve sonunda Hıristiyanlara zarar vermeye başladığını ortaya koymakla beraber halkın artık bu yoksulluk ve baskı karşısında kalkışmaya giriştiğini belirtir.[12]

Komşu Bulgaristan’daki bazı Bulgar tarihçiler ise kendi bağımsızlık hareketlerinin salt yoksulluk sebebiyle olmadığını Osmanlı’ya kalkışın Bulgarların hissettiği ulus bilinci ve bağımsızlık arzusuyla ortaya çıktığını ve tarihlerinin daha önceden beri gelen basmakalıpların dışında incelenmesi gereğini duyduklarını belirtmiştir.[13]

Mire Mladenovski’nin kaleme aldığı “Balkanski Ratovi – Ratovi za Sloboda ili Osvajanje” adlı bir eserde ise Balkan Savaşları konu alınmış, paylaşılan resim ve karikatürlerde bölge ülkelerinin, savaşla birlikte olgunlaşan Osmanlı algısını anlamamız açısından önemli kaynaklardan biri olmuştur. Bu resimlerin birinde zincirlerinden kurtulmuş, Makedonya’yı temsil eden bir kadın özgürlük güneşine karşı ellerini açarken, “Abdi Baba ve Fadime Hanımın İhracı” başlıklı bir Bulgar karikatüründe ise eli silahlı Bulgar askeri, Avrupa isimli bir kapıdan çıkar halde elinde def olan Osmanlı kadını ile kahve fincanı taşıyan Osmanlı adamını peşindeki köpeklerle kovalar haldedir ve çıktığı Avrupa kapısının eşiğinde (Bulgaristan’ın Devlet armasında da yer alan) iki aslan yatmaktadır.

Benzer şekilde 1913 tarihli bir Sloven karikatüründe ise üzerinde “Devrim” yazan güçlü bir kişinin “Carigrad” yani İstanbul şehrine yumruk indirdiği görülür. 13 Şubat 1913 tarihli bir Arnavut karikatüründe ise konu alınan bu sefer Osmanlı değil, maymunla temsil edilen Karadağ, kaplan ile temsil edilen Yunanistan ve yılanla temsil edilen Sırbistan’ın Arnavutluk’u temsil eden bir kadına saldırması konu alınır. “Çporruni prej meje! Egersira Gjakpirese!” yani “Uzak Durun Benden! Kanemiciler!” başlıklı bu karikatürde Balkan devletlerinin Arnavutluk’a saldırmaları, Osmanlı başta olmak üzere Arnavutluk’a karşı tutumları eleştirilmiştir.[14]

Bir başka Makedon tarihçi Angel Dinev ise, İlinden Kahramanlığı adlı eserinde Osmanlı üzerine yapılan her tanımlamayı “Türk” ve “Türkiye” isimleriyle değerlendirmiş ve eserinde yer yer kavramsal yaklaşımlar sunmuştur. Öyle ki eserinin birinci cildinde sunduğunu söylediği Abdülhamid’in inatçı, hesaplı, zeki ve kurnaz olduğunu, bunları ülkesi için yaptığını söylemiş ve biyografi notunu sunmasının ardından şu cümlelere tarih hakkındaki görüşleri hakkında bize bilgi vermiştir;

“Şüphesiz kişiler politik hayatta rollerini layıkıyla oynadılar, oynuyorlar ve oynayacaklar. Ve bunlar çoğunlukla yürüttükleri bu düşünceler düşman ülkelerin sırtında çeşitlenerek gelişir.”[15]

S.F.Y.C. döneminde yazılan diğer Makedonca tarih kitaplarında görüldüğü gibi bu eserde de “Osmanlı = Türkdenklemine gidilmiş, dönemin düşünce ve siyasi hayatıyla orantılı olarak öznel yaklaşımlara özellikle de marş ve şarkılara da yer verilmiştir.

Redaktörlüğünü Aleksandar Stojanovski’nin  Dancho Zografski, Mihailo Apostolski, İvan Katardziev, Blazhe Koneski, Ljube Lape, Dimitar Mitrev ve Hristo Andanov Poljanski gibi ünlü Makedon tarihçilerinde aralarında bulunduğu “Makedon Halkının Tarihi” adlı eserde ise Osmanlı dönemi “Makedonya’da Gelişmiş Feodaliz Dönemi” başlığı altında “Türk” ismiyle geçmiş ağırlık olarak “Makedonya’da Türk Hükümranlığı (15 ve 18’inci Yüzyıllarda)” başlığı altında irdelenmiştir.

Eserinde ilk paragraflarında “Türk = Osmanlı” denklemi bölümün yazarı Aleksandar Stojanovski tarafından “Türkler-Osmanlılar” şekilde verilmiş, Osmanlı Devleti için “Türk Devleti” ismi kullanılmış ve diğer paragraflar boyunca devam etmiştir. Diğer Makedonca tarih kitaplarına benzer olarak eserde Osmanlı’nın devşirme sistemi üzerinde durulmuş, “kan vergisi” adı verilen bu müessese için fanatik dini savaşçı yetiştiren kurum olarak bahsedilmiştir. Yaklaşık olarak 346 sayfalık eserin yüz sayfası Osmanlı’ya ve Osmanlı Devleti’nin Makedonya üzerinde bıraktığı kültürel ve siyasi etkiler üzerine ayrılmıştır.[16]

Kültürel ve siyasal etkilerinin tarihini daha öncelere götüren Yugoslav tarihçi konuyu şu cümlelerle özetlemiştir;

Osmanlı’nın 14 ve 15’inci yüzyıllardan beri işgal ettiği doğu Yugoslavya toprakları kolayca İslamlaşa bildi zira bu topraklar 8’inci yüzyıldan beri Arap İslam Krallığı tarafından bölgesine çevresine etkilerini bırakmıştı.

Geniş sahaya sahip olan İslam kütür coğrafyası doğunun en genç sanatının olmasının yanı sıra Arap Yarım adası, Mezopotamya, İran, Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Afrika ve İspanya’ya yayılmış durumdaydı”[17]

Redaktörlüğü Blazhe Ristovski’nin yürüttüğü Makedon Ansiklopedisi’nin ikinci cildinde ele alınan Osmanlı dönemi “Македонија во Времето на Османлиската Владеење” yani “Osmanlı Yönetimi Zamanında Makedonya” başlığı altında incelenmiştir. Makedonya’nın Osmanlı yönetimi altına girmesiyle merkezi İslam düşüncesi altında Hıristiyan halkın ikinci sınıf vatandaşa dönüştüğünü, ülkenin yeni sisteminde Timar-Sipahilik gibi kurumlar ortaya çıkmış temelini askerliğin karşılığında alınmış olduğunu belirtiyordu.

Devam paragraflarda Osmanlıların Makedonya başta olmak üzere Balkanlar’da genişlemeleri ve güçlenmeleri ele alınmış, diğer kitaplarda olduğu üzere İslamizasyon kavramı altında Hıristiyan halkın durumu incelenmiştir. 15 ve 16’ncı yüzyılın ikinci yarısını kapsayan ve Osmanlı’nın en güçlü dönemi olarak  görülen  İslamlaştırmanın şehir nüfusunun ancak %25’i, köy nüfusunsa %3’nün Müslümanlaştırıldığı belirtilmiştir.[18]

Görülen en iyi reform, Müslüman olmayan halkın Müslümanlar ile eşitliğinin kazanıldığı, Makedonya’da ekonomik gelişmelerin görülmesine, tren yollarının inşaa edilmesi, telefon ve telgraf yollarının oluşması gibi gelişmelere vesile olan ve üzerine olumlu yorumlarda bulunulan 1839 Tanzimat Fermanı’ndan önce Makedonların, haydut hareketlerine karşı direnişe geçtiklerinden bahsetmiş, imparatorluğun içerisine girdiği zayıflamanın ve anarşinin hususiyetle Makedonya bölgesinde yaşanmaya başlanmasından söz açmıştır. [19]

Bir başka Makedon kaynağında ise Tanzimat Fermanı için  “reform çalışması” olarak bahsedilmiş, 1839 yılında girişilen bu çalışmanın imparatorluğun içerisinde bulunduğu zor durumun önüne geçilebilmek, siyasi, askeri ve içtimai açıdan toparlanmanın lüzumlu olduğunun anlaşılması dolayısıyla yapılan bir modernleşme hareketi olarak görülmüştür. Bunun gerçekleştirilmesi sebeplerin biri de kimlik ve kademe ilişkilerinin öne çıkması ve güçlü Avrupa Devletlerinin bölgeye dair çalışmalarda ve müdahalelerde bulunması sebep gösterilmiştir.[20]

Makedonya’nın Osmanlı yönetimini konu alan eserlerden biri de “Tarihten Günümüze Makedon Halkının Tarihi” adlı makalenin yazarı Risto Stefov’un  “Историја на Македонскиот Народ од Антички Времиња до Денес” yani  “Antik Dönemlerden Günümüze Makedon Halkının Tarihi” dir.[21] Yaklaşık 155 sayfa tutan Makedonya’nın Osmanlı tarihi, “Osmanlı Yönetiminde Makedonya”, “18’inci Yüzyıl Osmanlı Krallığında Makedonya”, “19’uncu Yüzyılda Balkanlar’da Uyanış ve Negushko İsyanı”, “1878’den 1903’e Makedonya”, “Ayaklanmalardan Önce 1903’te Makedonya”, “İlinden İsyanı”, “Genç Türkler Ayaklanması ve Balkan Savaşları” gibi başlıklar altında incelenmiştir.

Risto Stefov bu eserinde Osmanlı’nın siyasi gelişiminin her fetihle beraber genişleyen heterojen halk yapısının etkili olduğu üzerinde durmuş ve Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru olan “Türk”  giderek artan ve İslamlaştırılan nüfusla beraber “Müslüman”a dönüştüğünü belirtmiştir. Daha sonra Osmanlı’da  Türk olabilmenin yolu olarak “Devşirme Sistemi”nden ve diğer Makedon eserlerinde olduğu gibi burada da “Данокот Крв” yani “Kan Vergisi” isimlendirilmesi yapılarak küçük yaşlarda ailelerinden alınan çocukların Türkleştirildiği anlatılmıştır. Devam eden paragraflarda Osmanlının gelişimi ve halkın durumu şu cümlerle açıklanmıştır;

“Osmanlılar, İstanbul’u tahrip ettikten sonra Ortodoks yönetiminin ve feodal uygulamaların çoğuna el koydu ve Balkanlara yerleşmeye başladı. Yeni Osmanlı topraklarının fethedilen halkları, Müslüman hukukuyla yönetilen İmparatorluğun tebaası haline geldi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun başında Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olan padişah vardı. Sultan, İmparatorluktaki her şeye ve herkese sahipti. Sultanın altında yönetici sınıf vardı ve onların altında korunan kitleler “paja” yani  “raja” vardı. Herkes padişah için çalıştı ve karşılığında tebaasına hayatın tüm ihtiyaçlarını sağladı.”[22]

Devam diğer   paragraflarda Osmanlı’nın Balkanlar fethinin ardından yönetim şeklinin nasıl olduğu, hangi idari kollara ayrıldığı ve idari kişilerin unvan ve görevleri incelenmiş, Osmanlı Devleti’nin askeri ve hukuk yapısı, içerisindeki halkarın ve Makedonların inanç ve ekonomik durumları, Balkanlar dışında devam eden Osmanlı fetih hareketleri ve milleti sistemi  üzerinde bilgiler verilmiştir.

Osmanlı algısı üzerinde bir başka örnek de kendi tarihçi görmeyen anca çocukluğundan beri ülkesinin yaklaşık beş asırlık Osmanlı tarihini merak eden Pande Kolemishevski’nin yazısında şu cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır:

“Osmanlı İmparatorluğu içinde kurulan halk sistemi ile gâvurlar (gayrimüslimler) dini ve kültürel haklara sahipti. Devlete giren milletleri birleştiren başarılı bir sistemdi. Bu nedenlerden dolayı, uzun bir süre, belki de 400 yıl boyunca, Hristiyanlar ve diğer gayrimüslim milletler, imparatorlukta Sultan’a karşı isyan etmeye gerek duymadan yaşadılar. Balkanlar’daki köylüler bir Osmanlı aristokrasisiyle karşılaşmadılar. Osmanlı döneminde köyler ve köylüler, eskiden yaşayabilecek yaşta veya sıradan askerlere – İstanbul’da yaşayabilecek yeniçerilere verildi ve bazı vergiler halkı tarafından toplandı. İnsanların her gün kafalarının üzerinde duracak, onları kontrol edip taciz edecek güçlü bir devlet hocası yoktu. Bağlılık, yalnızca bazı paşaların ve münzevi bir özellikti.

Makedonların çoğunluğu ve Balkan halkının çoğunluğu gibi, kendim bile mitler ve önyargılardan fazla sıkıldığımı, Türk köleliğini yeniden canlandırıcılarımız, resmi tarih yazıcılığım, tarih öğretmenlerim ve okuduğum kitapların temsil ettiği gibi kabul ettiğime itiraz etmiyorum. – örneğin, Stale Popov’un draması veya Vojdan Chernodrinski’nin “Makedon Kanlı Düğünü” dramı. Geriye bakarsanız, hemen hemen tüm ulusal kahraman ve antheraların, söylenen tüm eski şarkıların, yaratılan tüm efsanelerin Türklerle bağlantılı olduğunu göreceksiniz. Ve o dönemden kalma Makedonya’nın birkaç popüler kahramanı, Kral Marko veya Bolen Dojchin ve Itar Pejo ile birlikte, Türklerin gücüne karşı bilge insanlar olarak.

Osmanlı İmparatorluğu içinde kurulan darı (halk) sistemi ile, kauriler (gayrimüslimler) dini ve kültürel haklara sahipti. Devlete giren milletleri birleştiren başarılı bir sistemdi. Bu nedenlerden dolayı, uzun bir süre, belki de 400 yıl boyunca, Hristiyanlar ve diğer gayrimüslim milletler, imparatorlukta Sultan’a karşı isyan etmeye gerek duymadan yaşadılar. Balkanlar’daki köylüler bir Osmanlı aristokrasisiyle karşılaşmadılar. Osmanlı döneminde köyler ve köylüler, eskiden yaşayabilecek yaşta veya sıradan askerlere – İstanbul’da yaşayabilecek yeniçerilere verildi ve bazı vergiler halkı tarafından toplandı. İnsanların her gün kafalarının üzerinde duracak, onları kontrol edip taciz edecek güçlü bir devlet hocası yoktu. Bağlılık, yalnızca bazı paşaların ve münzevi bir özellikti.

Öyleyse, yaşam felsefesine bağlı olarak, kılıç başının bükülmemiş olduğunu kesen, ekmek ve tuz (yudumlamak için bir şey) için yeterli olduğunu söyleyen Makedonlar, eskiden Türk manşonunun altında mutlu bir şekilde beş yüz yıl yaşadılar.”[23]

Bir Makedon internet sitesinde hazırlanan sunumda ise daha farklı tanımlarda bunulmuştur. Örneğin 14’üncü yüzyılın sonunda bölgeye giriş yapanların Türkler-Osmanlılar olduklarını söyleyerek “Türk = Osmanlı denklemini oluşturmuş, ardından o döneme ithafen Makedonların hayatının çok zor olduğunu belirtmiştir. Bunlar yanında Osmanlı’daki Kan Vergisinden ve devamındaki devşirme sisteminden bahseder ki bunun için “erkek çocuklar zorla ailelerinden zorla, yakalanarak aldıktan sonra Türkiye’ye götürülür ve askeri eğitime tabii tutulurlar ve sonunda da Yeniçeri ismini alırlardı” der. Cümle içerisindeki önemli bir ayrıntı ise devşirilecek çocukların Carigrad yani Payitaht ya da İstanbul’a olarak değil de Türkiye’ye gönderildiğini söylemesidir. Böylelikle yürütülen “Osmanlı-Türk” denkleminin anlaşılması açısından ayrı bir örnek teşkil eder.[24]

Bunlara nispetle Makedon yayın organlarında bazı isimler, başlıklar halinde görüşlerini sunmuş, Osmanlı yönetimi sürecinde uygulanan örgüt çalışmalarının neticeleri itibariyle hoş olmasa da halk için meşru olması gerektiğini belirtmişlerdir. Bu yazıların birinde  1889’dan 1903’e kadar bölge üzerinde faaliyet gösteren,  Македонски Таен Револуционерен Комитет yani Gizli Makedon Devrimci Komitesi etkisi altında eylemde bulunan, Jordan Pop Jordanov (Orceto) liderliğinde örgütlenen anarşist Makedonların kurdukları Гемиџии yani Gemidzhiler için  Türk yöneticilerinin keyfi uygulamaları ve dehşeti sebebiyle eylemlere giriştiklerini, anarşist aksiyonda bulunmak durumunda kaldıklarını ve bugünün terör  ve benzeri kavramı ile yaptıklarının bir tutulmaması gerektiği belirtilmiştir. Öyle ki Makedon örgütünün yaptıkları terör eylemleri ve katılımcıları için  “Makedonya için canlarını feda etmeye hazır, masum insanlara değil nesnelere zarar veren kişiler” tanımlamasını kullanmış, uygulamanın yönetimi değil sonucu ile bakılması gerektiği hususunda algı yaratılmaya çalışılmıştır. [25]

Benzer şekilde bir başka Makedon yayın organında Makedon halkının büyük özlemi olarak tanımlanan İlinden Ayaklanması için hazırlanmış olan “Илинден – Сонцето во Историјата на Македонскиот Народ” yani “İlinden – Makedon Halkının Tarihinde Güneş” başlıklı bir yazıda 2 Ağustos 1903 tarihinin Makedonlar için önemli bir tarih olduğu, İsa’dan evvel 338 yılında kral Filip Makedonski’nin Helen-Yunanlara karşı zaferin ardından temelleri atılan Makedon Devletinden sonra bu ayaklanmanın da Makedon tarihi açısından önemli olduğu üzerinde durulmuştur. İlinden ayaklanması ile aynı güne getirilen ve ilk oturumu 2 Ağustos 1944’te yapılan “Антифашистичко Собрание за Народно Ослободување на Македонија” (АСНОМ) yani “Makedonya Anti-Faşist Ulusal Kurtuluş Meclisi” (ASNOM) için önemli tanımlamalarda bulunulmuş ve 2 Ağustos’un Makedon tarihi açısından önemli olduğu belirtilmiştir. Öyle ki 2 Ağustos 1903’te oluşan İlinden Ayaklanması için “Makedon Halkının Sultanın tiranlığına karşı verdiği mücadelenin zirvesi” tanımlaması yapılmıştır.[26]

____________________

[1] Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018, s.16,25.

[2] Zygmunt Baumann, Kimlik, Heretik Yayınları, Ankara 2019, s.96.

[3] Билјана Ристовска-Јосифовска, A.g.m., стр.31-34.

[4] Ристо Стефов, “A.g.m.”, стр. 5.

[5] Љубин Хидрова , “Средновековна археологија и османлиски период”, Издавачките на Аркелошки Музеј на Република Северна Македонија Скопје 2018.

[6] Уредувачка Книга, “Настава По Модерната Историја на Југоисточна Европа Алтернативни наставни материјали – Османлиската Империја“,Фондација институт отворено општество Македонија, Скопје 2005, стр.41. ve bak. Makedon Tarih Kitaplarında Osmanlı Askerleri Resim 5.

[7] Алиу Џихат,Чарши џамијата во Прилеп чека да се реши нејзината судбина”,Вести А.А (Македонија), 19.03.2017.

[8] Драги Ѓоргиев, “Османлиското наследство во Република Македонија: предност или хендикеп?“. Интитут за национална историја, Скопје  2010, стр. 4-7.

[9] Sırp tarih yazımı da benzer şekilde eserler kaleme almış,  Osmanlı’nın bölge üzerindeki nüfus ve iskan politikalarını ele alan pek çok incelemelerde bulunmuştur. Ayr. Bak. Ema Miljkovic, Sırp, Karadağ ve Hırvat Tarih Yazıcılığında Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 8, Sayı 15, 2010.

[10] Тодор Чепреганов, “Историјата на Македонскиот Народ”, Интитут за Национална Историја, Скопје 2008, стр. 139 – 140, 144.

[11] Ayr. Bak. Mensur Nuredin, “Balkanlarda İslam ve Sarı Saltuk”, Evlad-ı Fatihan, S.7, Edirne 2019, s.59.

[12] Тодор Чепреганов, “Историјата на Македонскиот Народ”,  Интитут за Национална Историја, Скопје 2008, стр. 147 – 152.

[13] Щелиян Щерионов: “Историческа демография на България”, Издателство на БАН „Проф. М. Дринов“, София 2019 год.

[14] Mire Mladenovski, Balkanski Ratovi – Ratovi za Sloboda ili Osvajanje, Elektronski İzvor, str.189. / Ayr. Bak. Resim:8.

[15] Ангел Динев, “Илинденска Епопеа”, II Дел, Издава Главниот Одбор на Народниот Фронт на Македонија, Скопје 1949, стр. 170-171.

[16] Александар Стојановски,  “Историја на Македонскиот Народ (Од Предисториското Време До Крајот на XVIII Век)”, Нип „Нова Македонија“ – Заедница за Издавачка Дејност: Книги Периодика и Публицистика, Книга Прва, Скопје 1969, стр. 129-131.

[17] Husret Redzic, “İslamska Umjetnost Mala İstorija Umenosti”, İzdovacki Zavod Jugoslavija, Beograd 1967, str. 5-7.

[18] Главен и Одговорен Редактор Блаже Ристовски, Македонска Енциклопедија “Македонија во Времето на Османлиската Владеење”, Македонска Академија на Науките и Уметностите Лексиографски Центар, Дел II , Скопје 2009, стр. 824.

[19] Македонска Енциклопедија, “A.g.e.”,стр. 825.

[20] Виктор Габер, Од Објект до Субјект – Македонија во Меѓународните Односи, Каталогизација во публикација Национална и универзитетска библиотека “Св. Климент Охридски”, Скопје 2017, стр.40-41.

[21] Bak. Ристо Стефов, Многу кратка историја на Македонскиот народ од праисторија до денес, Торонто 2012.

[22] Ристо Стефов, Историја на Македонскиот Народ од Антички Времиња до Денес, Торонто 2008, стр.445-446.

[23] Панде Колемишевски, “Пусто турско и каурско”, Ново Македонија Првиот Македонски Дневен Весник, 21.IX.2018 Македонија.

[24] Ана Јакимовска, “Македонија за време на Османлиското владеење”, БЛОГ, 21 Октомври 2013.

[25] Македонски Јазик, Гемиџиите (Солунските Атентатори),  Македонски Јазик и Литература, 2020, стр.1.

[26] Славе Катин, Илинден – Сонцето во Историјата на  Македонскиот  Народ, Македонски Нација, 29.VII.2020 Година.

Geçmiş Yazılar

Comments are closed.