8 Eki 2023
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Tarih Düşüncesi – I
“Beşeriyet bir hâdisenin nasıl meydana geldiğini bilmekle kanaat edemez. Her meçhule karşı, insan vicdanı, derhal “niçin?” sualini sorar. Bu sualler insaniyeti bilhassa işgal edenlerdir. Her akıllı ve gafil olmayan insan, dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini, mükevvenâtın niçin mevcût olduğunu sorar ve sormağa fıtraten ve vicdanen zaruret hisseder.”[1] der Filibeli Ahmet Hilmi ve tarihin insan için önemli bir gerek olduğundan ve bu sebeple de insanın anılarının yurdunda, anından uzaklaşmak isteği ve keşkelenmesinden öte bir durumda olması gerektiğinden bahseder.
Buna nispetle bizler de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mahlûkat ve medeniyet çizgisindeki insan tarih anlayışının beşeriyet, devlet ve şahsiyet üzerindeki etkilerini incelemeye gayret edeceğiz. Bu çabamızda Tanpınar üzerinde durduğu, tarih, mazi ve anı gibi isimlerle tanımlamaya çalıştığı tarihi birden fazla dilde incelemeye gayret edeceğiz. Çünkü tarih onun gözünde, beşeriyet, devlet ve birey katında farklı manalar taşır. Buna nispetle tarih, manevi değeriyle mazi ve anı, aşılması gereken evrimsel bir aşama olarak geçmiş, içinden çıkılması mümkün olmayan zaman çarkında yurt bulmuş bir zemin olarak tarih şeklinde karşılık bulmuştur.
Klasik manada zaman, modern insan hayatı ve anlam dünyası için önemli bir yerde bulmuştur. Nitekim insanın zamanı değerli görmesi için onun akıl ve idrak gücüyle teçhiz olması yahut geçmiş ve gelecek çizgisinde yerini ve vaktini anlamlandırması gerekmektedir. Zaman “bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Ölürüz, yaşarız. Bizi öldüren ise zamandan başkası değildir” ayetiyle hatırlatılan ve insanların verdiği önemin dışında ve ötesinde, baharın bereketini karşılamak, ekinlerini ekmek, kışa hazırlanmak gibi önemli planlamalar yapılmasını gerektiren bir şeydir.
Geçmişte düşünürler zamanı, gerçek ve vehim olabileceği telakkisiyle temelde iki gruba ayırmışlardır. Zamanın gerçek olduğu düşünenler zamanı “araz” yani sonradan ve tesadüfen ortaya çıkan, ansızın baş gösteren, varlığı devamlı ve zorunlu olmayan durum olarak görür iken diğer grup zamanı “cevher” yani kendi başına bulunan, değişmeyen, daima bir yüklemin konusu olup kendisi yüklem olmayan öz varlık olarak görmüştür. Zamanın sonradan bir mahlûk olarak ortaya çıktığını düşünenler ise onun “feleklerin hareketi”, “feleklerin ölçüsü” yahut “varlığın ölçüsü” olabileceğini belirtmiş, kendinde varlık olduğunu düşünenler ise onun “cisim” ve “soyut bir varlık” olabileceğini söyleyerek kendi aralarında farklı görüşler sunmuşlardır. Nitekim zamanın soyut bir cevher olduğunu ileri sürenler zamanın tanrının dışındaki dört ezeli maddeden biri hatta tanrıya eş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Tanrıya eş tutulan zaman Tanpınar’ın cümlelerin ise kendinde şöyle yer bulur; “Bir kere zaman dediğimiz tanrı, güneşi, suyu, rüzgârı ve ağaçların hüznünü birbirine ayarladı mı, şehri, eşyada yalnız kendi gurbet çekmiş ruhunun hallerini gören ressamın ellerine bırakır.”[2]
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tarih anlayışını, “tarih düşünce ve görüşünün zaferidir”[3] cümlesiyle tanımladığı hocası Yahya Kemal’in Albert Sorel’in tarihin bir bütün olduğu düşüncesi, Tanpınar’ın kendisinde değişime uğramış, geleceğin kaygısıyla yenilenmiştir. Ertuğrul Aydın’ın dikkati çektiği üzere onun tarih anlayışı “tarih daima bütündür” yani Tanpınar’da bir adım ileri gitmiş devam ederek değişmek, değişerek devam etmek düsturunun yansıması haline gelmiştir. Değişerek devam etmek formülünü İnci Enginün “değişmenin ebedi olduğu yerde/ güzeldir hayat” demekten kendini alamayan Tanpınar için “bu diyalektik belki ölümsüzlüğün kurtuluşu, güzelliğin sırrı” olarak tanımlanmıştır.[4]
Ertuğrul Aydın’ın “değişerek devam” etme parolası olarak nitelendirdiği “mazi, bugün olduğu gibi gelecek zamanlarda da hayatımızın şekillerinden biridir. Hal yoktur, mazi ve onun emrinde istikbalimiz vardır. Biz farkında olmadan istikbalimizi inşa ederiz”[5] sözü zamanla tarihin iç içe geçtiğini ve geleceği kuracağını işaret eder. Ve belki de bu sebeple Ahmet Hamdi Tanpınar, tarihi “Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor”[6] diyerek günün yarınıyla çizgisini ortaya çıkarır. Bu sebeple nostaljivari bir salt tarihçilik gütmez. Çünkü onun için tarihin zamandan ayıran çizgileri, tarih milli, şahsi ve manevi yolları vardır.
Geçmiş yani tarih Tanpınar’da medeniyet dairesindeki konumu ve milli fikirlerle beraber kilit taşı rolünü oynar. Nitekim Huzur eserindeki tarih hocası İhsan “maziyi ihmal edersek, hayatımızda ecnebi bir cisim gibi bizi rahatsız eder, terkibin içine ister istemez sokacağız. O, kendisinden lazım gelen bir şeydir. Bir devam fikrine vehim de olsa muhtacız.” cümlesi ya da Huzur romanındaki “Tarihe bugünün hesapları arasından bakmazsan bu memleketin de herhangi bir memlekette gibi yaşadığını kabul edersin”[7] hatırlatmasıyla karşımıza çıkar. Bu sebeple de Tanpınar’ın tarih anlayışındaki tarihin şahsiyetle yoğrulması basit edebi bir cümle yahut rastgele dile getirilmiş bir anlayış değil, “tarih şahsiyetin kendisidir” cümlesinden anlaşılacağı üzere başlı başına bir temeldir.[8]
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Tarih insandır” tanımlaması diğer eserinde işaret ettiğimiz üzere; “tarih şahsiyetin kendisidir, hiç olmazsa kaynağıdır. Onsuz insan teşekkül etmez. Cemiyet için mazi yani tarih, fert için hafıza gibidir.”[9] der. Bu sebeple daha önce de belirttiğimiz gibi cemiyet için meşruiyet, fert için şahsiyetten öte bir varoluş kaynağıdır. İnsanın kendilik bilinci kazandığı zamandan cemiyetler savaşına sürecek olan ki tekâmülünde tarih umumi ve hususileşir. Nitekim bir eserinde bu tekâmülün acımasızlığını “Bir romanın kahramanı ‘Dünya geniştir, fakat insanlar birbirlerinin ayaklarına basarak yürümekten hoşlanırlar”[10] notuyla düşmüştür.
Tarih, Tanpınar için insanın hayvandan ayrımı, mazi ise biz imgesini diğer tarihlerden ayıran çizgidir. Bu sebeple de Yaşadığım Gibi eserinde yukarıda bahsini ettiğimiz tarihin manalandırılma konusunda şu cümlelerle işlemeye devam eder;
“Hayvanlar çok defa her şeye küsmüş gibi ölürler. İnsanoğlu vedâ eder, vasiyet eder, şöyle olmasını, böyle olmasını ister. Kısacası, ayrılıyormuş gibi ölür, Cemiyet hayatı ona kendi ölüm tecrübesini sâde kabul ettirmemiş, bu ölümü hayatın başka bir şekilde devamı haline getirmiştir, Fert halinde, yani cemiyet şuurundan ayrıldıkça insanoğlu sadece bir zaaflar bütündür. Cemiyet hayatına girdikçe, onu benimsedikçe bu zaaflardan kurtulur.”[11]
Bu sebeple birey içinde bulunduğu cemiyet tarihle şuur bulur. Bu sebeple Tanpınar’da dikkat çekilen bu şuur, tarihi hususileştiren mazi düşüncesidir. Tarihin öz kimliğine girmesi olarak tanımlayabileceğimiz bu durum, yazarın tarihi hayatla beraber düşünce çerçevesinde romantikleştirmesi olarak karşımıza çıkar. Ona göre “bugünün havasına, eski belliğimizden bir özle doğuş” esas olunmalıdır.[12] Bu sebeple mazi bir yanıyla da tarih ilim olmasının yanı sıra özümüzü taşıyan bir değer olarak karşımıza mazi ismiyle çıkar. Nitekim Tanpınar, “Yani ferdi hayatından ayrıldıkça cemiyet onu devam ettirir. Bu ayrılış, şahsiyete ait hususiliklerin inkârı değil, aksine, bu hususiliklerin değer kazanmasıdır. Tarihin mânâlandığı yer, bu hâtıralarla topluluk şuurunu devam ettirmesidir. Tarih, sanat eserleri, gelenekler hepsi cemiyetin süreklilik şuurdur”[13] diyerek düşüncesini orta koyar.
Devam edecek…
___________________
[1] Filibeli Ahmet Hilmi, İslam Tarihi, İslam Tarihi – Hz.Peygamber’den Zamanımıza Kadar, Haz. Ziya Nur Aksan, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018, s.57
[2] Ahmet Hamdi Tanpınar, Mücevherin Sırrı Derlenmiş Yazılar Anket ve Röportajlar, Haz. Şaban Özdemir, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 63.
[3] Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Dersleri, Haz. Abdullah Uçman, Dergah Yayınları, İstanbul 2020, s.266.
[4] İnci Enginün, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları, İstanbul 2019, s.22.
[5] Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergah Yayınları, İstanbul 2017, s.86.
[6] Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, Dergah Yayınları, İstanbul 2021, s.22.
[7] Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, Dergah Yayınları, İstanbul 2009, s.252
[8] Ertuğrul Aydın Ertuğrul Aydın, “Ahmet Hamdi Tanpınar’da Tarih ve Zaman”, Hece Dergisi, S.61, Ocak 2002, s.594.
[9] Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler,Dergah Yayınları, İstanbul 2016, s. 561
[10] Ahmet Hamdi Tanpınar, Hep Aynı Boşluk, Dergah Yayınları, İstanbul 2019, s.276.
[11] Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Dergah Yayınları, İstanbul 2021, s.24-25.
[12] Ertuğrul Aydın, Ertuğrul Aydın, “A.g.m.”, s.597
[13] Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s.24.